Tevfık Fikret
1867-1915
Servet-i fünun’ un usta ve örnek şairi olan Tevfik Fikret, İstanbul’da doğmuş ve ömrünü bu şehirde geçirmiştir Annesini, küçük yaşta kaybetmiş (Fikret 12 yaşındayken hacca giden annesi,dönüşünde vebaya tutularak ölmüştü),babasında da uzak yaşamıştı
Bu halde dayısı ve yengesi,ona sıcak bir şefkat gösterdiler
Fikret 23 taşına gelince de kızları Nazime Hanım’la evlendirdiler
1881’de ,Galatasaray Sultanisi’ni bitirmiş olan Fikret,çalışkan bir öğrenciydi Sultanide, Recaizade Ekrem ve Mallim Naci gibi birbirine zıt iki karakter ve düşünüşte üstadlardan edebiyat okumuştur
Okuldan sonra kısa süreli bazı memurluklar yapan Fikret, bu işlere ısınmayıp çekildi Ömrü boyunca şiir yazdı ve öğretmenlik yaptı
Robert Kolej’de Türkçe(1889’dan ölümüne kadar), Mekteb-i Sultani’ de Darülfünun ve Darülmuallim’ (1909-1910) edebiyat okuttu
Aynı yıl Mekteb-i Sultani’ nin de müdürü bulunuyordu
Yazı hayatı Mirsad dergisinde başlayan Fikret 1849’ten itibaren yayımlanan Malumat dergisini iki yıl idare ettikten sonra(bilindiği gibi) 1896’da Servet-i Fünun’un başına getirildi Fakat Servet-i Fünun daha kapanmadan, arkadaşları ile bozuşarak Rumelihisarı sırtlarında,Robert kolej bitişiğinde bulunan Aşiyan’ ında yalnızlığa çekidi
1900’ den 1908’e kadar süren bu dönemde Fikret,biraz daha kolej muhitine sığınmış olmanın verdiği güvenlikle istibdada karşı ağır ve karalayıcı şiirler yazmıştır
Kolej’ in hediyesi olan Aşiyan’ ında ikamet ve burada öğretmenliğe devam etmiştir
Bu sırada yazdığı lanetleyici şiirler elden ele dolaşmış ise de Fikret herhangi bir kovuşturmaya uğramamış,hiçbir baskı veya mahrumiyet de görmemiştir
Kendisine ait olduğu bilinen bu ağır yergi şiirler ancak Meşrutiyet’ ten sonra basılabilmiştir
1908 Meşrutiyet’ i ,Fikret’e yeni umutlar ve silkinişler getirdi Bunalma halinde yazdığı manzumelere karşılık bu sefer yüceltici,onarıcı parçalar kaleme aldı
Hatta ,eski dostu Hüseyin Cahid’in teklifi ille gazeteciliğe başladı
Birkaç gün birlikte Tanin’i çıkardılar
Fakat politikadan çabuk kaçtı tekrar yalnızlığa çekilerek, bu sefer verdikleri sözü tutmayan Meşrutiyet ihtilalcileriyle (ittihat ve terakki ) uğraşmaya başladı
Doksan Beşe Doğru,Han-ı Yağma gibi sert hicivlerde onların payına düşenlerdir
Zaten hasta ve kırgındı Çok benimsediği Sultani müdürlüğünden, bazı sebeplerle istifa zorunda kalması,üzüntüsünü daha da arttırdı
adı etrafında yerli yada yersiz çekişmeler sürüp giderken memleket de Trablusgarb ve balkan savaşlarının yıkımları içindeydi
Üstelik hiç sebep yokken 1
Dünya harbine girilmişti
Fikret ,ömrünün bu son deminde,siyasi ve sosyal bütün kuruluşlardan ümidini kesmiş,milletin asıl geleceği olançocuklar için şiirler düzenleniyordu Hece vezni ve halk şivesiyle yazılan bu güzel şiirleri Şermin adlı kitapta toplamıştır
Beden hastalıklarının verdiği maddi sancılar gibi ruh ıstırablarıylada harab olan şair,19 ağustos 1915’te vefat etti Mezarı Eyüp’teydi
1960 yılında Rumelihisarı’ndaki Aşiyan ‘ın bahçesine nakkledilmiştir
Kişiliği
Edebiyatımızda pek az şair,tabiat ver mizacını Tevfik Fikret kadar şiirine yasıtabilmiştirSevgi ve nefretleri, kırgınlık ve sevinçleri,umutvebezginlikleri ,fazileti gururu,buğuz ve istihzası,elle tutulurcasına şiirden sezilir
Bu yüzden Fikret’in kişiliğini iyi tanımamız gerekir
Bu mizacın bir yanı ,aşağıdaki dörtlükle kendine göre ifadesini bulmuştur:
Kimseden ümmid-i feyz etmem, dilenmem perr ü bal
Kendi cevvim,kendi eflakımda kendim tairim
İnhina , takv-ı esaretten girandır boynuma;
Fikri hür,irfanı hür,vicdanı hür bir şairim
Bu dörtlükte,önce bir güven ve övünmeyi andıran gurur ifadesi göze çarparGerçekten,Fikret’in çok etkili ve mağrur bir kişiliği olduğunu hatıra yazan bütün arkadaşları söylerler
Hüseyin Cahid’e göre:”Hangi muhitte olsa Fikret temayüz edecek ve etrafındakilere otaritesini kabul ettirecekti
Fikret’in kuvvetli, bariz,ezici bir şahsiyeti vardı
”Kaleme girdiği sırada arkadaşı olan biride şunları söylüyor:”Bilmem neden arkadaşlarımız Fikret’ten kaçınırlardı
Onun öyle ezici bir vakarı vardı ki herkesi karşısında küçültür,herkesi kendisine hürmete mecbur ederdi
” Rıza Tevfik ise: “Tevfik Fikret’in gayet müstehzi,hicivci ve arkadaşlarının herbirisine garib adlar takma alışkanlığında olduğunu
”Prof
Mehmet Kaplan’a söylemiştir
Yahya Kemalde Tevfik Fikret’in “hırsını yenemeyecek derecede”kindar olduğunu “Portreler” de yazmaktadır
Yukarıdaki dörtlükten süzülen başka bir hava: meydan okuyuş ve itham etme, suçlama tonudurFikret,kendi karakterini överken, başkalarını kınamaktadır
onca,çevrede yükselmek için iltimas dilenenler,her kötülük ve zulme boyun eğenler vardır
Kendisi onlardan olmadığını ve onlardan tiksindiğini övünçle ifade etmektedir
Bu gurur ve tavır ona ,birazda Amerikan kolej çevresinin verdiği güvenlikten gelmektedir
Hali vakti yerinde bir insan oluşu da ayrı bir sebep gibi düşünülebillir
Fikret’in 1901’den sonraki toplumcu ve ahlakçı şiirlerinde,bu meydan okuma ve kınama tonuna daha sık rastlarızÇünkü şair,İstibdat baskısı altında ,Saray’ı ,Babıali’yi ,aydınları,dindarları,basınıve herşeyi kire,pisliğe bulamış gibi görüp göstermektedir
Kendisi,bir vebadan kaçar gibi herkesten ve herşeyden uzak durur
bu kötülükleri yok edemediğine göre yapabileceği”kahramanlık” bu pisliklere bulaşmamaktan ve belki gençliğini de bu “levs-i riya” muhitinden kurtarmaktan ibarettir,diye düşünmektedir
Bu meydan okuyuş Fikret’i karamsar meydan okuyucu haline getirmiştir
Çevreden nefretini bir yığın şikeyet ve suçlamalarla anlatmıştır
Zaten,çok koalay küsen ve içine kapalı bir insandır
İtham ediş ton ve şekli ile Fikret bazan çok ileri gitmiştir
Nefretlerini en olmayacak yerlere (mesela tarihe,atlara,Kur’an’a ve Allah’a(c
c
) kadar) götürdüğü olmuştur
Dörtlüğün ikinci mısraında”Kendi gök boşluğumda ve semalarımda kendim uçarım”diyerek inziva severliğinden hem aşırı fertçiliğinden,hemde kimseyi asla taklit etmeyen (orijinal) bir insan olduğundan söz etmektedir
Gerçekten onun “mizantrop” (insanlardan kaçıcı) olduğunu dostları söylediği gibi olaylarda göstermektedir1900 yıllarında Servet-i Fünün’u bir hiç yüzünden bırakmıştır
Yine 1908’de Tanin’den ,sebepsiz çekilmiştir
Yıllar yılı Aşiyan’ından çıkmamıştır
Daha ilk memurluğudan başlayarak, hayatı istifalarla doludur
Bütün dostları ile sık sık darılmış, sonra pek azıyla barışmıştır
Fikret,tam ferdiyetçi ve kendi huyunda bir insandırBu konuda sık sık ve açık iddialı konuşmaktadır
Nitekim “Hak bellediğin yolda yalnız gideceksin!” mısraı da bu huyunun güzel bir düstur halinde ifadesidir
Hürriyet ve ahlak tutkunu hayli de zor bağlayıcı ve müsamahasız mizaçta bir şair olarak Fikret daima yalnız başına olduğunu sezmiş ve sezdirmiştir
Ona göre kendisi doğru yoldadır,başkaları sapmıştır
peşinde gidilmeğe değer hiç kimse yok; belki yalnız kendisi vardır, İzler adlı şiirinde bir çetin yoldan tek başına geçtiğini anlatır:
Yürüdüm biraz güç, biraz bihuzur
Dikenlik, çetin, taşlı bir sahadan;
Önüm bir yokuş, hep çakıl, hep diken;
Yürüdüm fakat ben muannit, sabur
Basardım geçip birtakım izlere
Eğildim, biraz dikkat ettim yere
Bu izler benim,hep benim izlerimdi
Baş tarafa aldığımız dörtlüğün:”Eğilmek,boynuma esaret halkasından daha ağır gelirFikri,irfanı,vicdanı hür bir şairim
”diyen son iki msraında Fikret’in kesin ahlaki ve medeni cesrareti görülmektedir
Gerçekten Fikjret,asla taviz vermeyen bir ahlak öncüsü emelidedir
Bunu daima biraz tiyatromsu,büyük jestlerle belirtmiştir
Daha İstişare Odası’ndaki ilk memurluğunda, kendisi(ne) toptan ödenmek isteyen maaşlarını:”Çalışıp hak etmediğim bir parayı alamam!” gerekçesiyle reddetmiştir
Eşine ve çocuğuna bağlı mazbut bir babadır
Hiçbir işte prensiplerinin dışına çıkmamış,çıkartmak isteyen olursa derhal işi bırakmıştır
Ahlak zayıflığını kimsede bğışlamadıktan başka; herkesin ahlakından şüphe eden bir yaratılışı da vardır
Tevfik Fikret ,gerçekten “fikri,irfanı,vicdanı hür” bir şair olmaya çalışırken her türlü kayıt ve şartı ve hatta mukaddes kavramları dahi hiçe sayabilmiştirİçinde yaşadığı dönemin, devletçe ve milletçe mevcut inceliklerine aldırmadan,din ,tarih, vatan gibi konularda ağzına gelen aykırı ve en aşırı şeyleri söylemekten dahi sakınmamıştır
Dost, ahbap hatırı şunu bunu incitmek tasası gütmeden konuşmuş ve yazmıştır
İstibdat devrinde elden ele dolaşan şiirler söylemiş, fakat kendisine dokunan olmamıştır
Bu hal,onun cesareti kadar”istibdat” dedikleri devrin musamahasını da göstermektedir
İttihat ve Terakki’nin zalimleşen idaresini, hiçbir devirde kolay kolay yutulmayacak, ağır sözlerle hicvetmiştir
Bunları yaparken az çak”Kolej muhiti”nin güvencesi altında bulunduğunu düşünmemiz bile üzüntü verebilir
Fakat, herşeye rağmen tavırlarını beğensek de, beğenmesek de Fikret’in medeni cesareti arayan, bunu da ne yazik ki ecnebi çevrelerde bulabilen bir değer olduğunu anlamak durumundayız
Kendisini anlatan, yukarıdaki dörtlük doşında mizaç özellikleri şöyle sıralanabilir:
Fikret son derece alıngandırMantığından ziyade hisleriyle yazar,konuşur ve davranır
Duyguları pek sık değişir
Sevgisi ve nefreti hep aşırılarda dolaşır
Bu yüzden şiirleri hücümlar,atışlar ve geri dönüşler ile doludur
Ömrünün uzunca bir çağında dindar,hatta sofu, daha sonra dinsiz olması böyle izah edilebilir
Fikret, derin ve sistemli bir düşünceye ulaşmış değildirGörüşleri derleme(ekletik) hissini vermektedir
Şiirlerinde fikir çelişmelerine sık rastlanır
Fikret, edebiyatımızın en karamsar şairidirHayatı, kendine ve yakınlarına zehir etmiş, çağına lanetler yağdırmıştır
Sürekli ıstrap çeken bir insan görünüşü Servet-i Fünün’daki şiirlerinden itibaren göze çarpar
Toplumcu şiirlerinde, şahsi üzüntülerine milletin ıstrabı da karışmaya başlamıştır
Ölümüne yakın günlerde yazılmış bazı şiirlerinde bütün insanlık adına yakınmaları da görülür
Şiirlerini tema sırasıyla Fikret, ferdi’den sosyal’e oradan da beşeri’yen yönelen bir ıstrap şairi olmuştur
Şiirlerini çoğuna dekor olarak gece veya akşam gibi karanlık saatleri ve sonbaharı seçmiştirHer şaire mutluluk veren “İlham Perisi”bile Fikret’i ezip perişan eden bir eziyet timsalidir
Nitekim onu:aşıklarını öldürmedirçe vuslata ermeyen Kleopatra’ya” benzetir
Bu peri, “en seçme şiiri, bööyle eziyetlerden sonra mukafat olarak” şaire vermektedir
Fikret, ölümü bile yaşamaya tercih eder gibidir
Yaşamak bazen sırf vazife olur
Görülüyor ki, bugün kü edebiyatta,”bunalım denilen şeyi Fikret, pek derinliğiyle yaşamışıtır
Bu öldürücü, zehirleyici duygu, biraz soyundan, fakat daha çok vücüdundaki hastalıklardan(şeker ve romatizmaya müptela idi) ve zamanın havasından gelmektedir
Fikret’in mizaç özelliklerinden biri de intizima, biçime, dış görünüşe olan titizliği idiAynı zamanda ressam olan Fikret Aşiyan’ının planının bizzat yapmıştı
Evinde, odasında, masasında, bir eşyanın düzensiz durmasına bile katlanamazdı
İnsanları da dış görünüşlerine bakarak değerlendirirdi
Sözgelişi, Recaizade’yi şu bakımlarından beğenmektedir:
“Recaizade Ekrem, edebiyat hocamız olmuştuBizde memnuniyete nihayet yoktu
Ekrem, saçını sakalını tarayışı, oturuşu, kalkışı, selam verişi ile canlı bir edebiyat muallimi idi
”
Muallim Naci’yi sırf görünüşüne kızarak lüzumsuz şekilde kınamaktadır:
“Yerine Naci Efendi tayin edildiHiç unutamam, ilk derse geldiği gündü
Boyunbağı bir tarafa gitmiş, ceket yerine giydiği sof,birkaç renk olmuş,skalı bıyığı birbirine karışmış,geniş bir gülümseme ile kapıdan girince soğuk bir duş yapmıştık
”
Görülüyor ki yüzyıllar boyu içe, derinliğe, rintliğe, ruh zenginliğine değer veren felsefemizin aksine Tevfik Fikret dışa bağlı, şekilci bir inklap anlayışının hayranı ve yol göstericisi olmuşturServet-i Fünun’un bu şekilciliğine karşı Ziya Gökalp ve Yahya Kemal’in yeniden öz’e dönüşleri görülecektir
Fikret’in bu aşırı biçim merakı şiirlerine ise, önemli, üstün bir unsur katmıştır:vezinde, nazımda, kelime seçişte, mısraları kümelendirişte son derece kaygılıdırNitekim Yahya Kemal’den önce şiir üstüne büyük titizlikle çalışan ilk avrupai şairimiz Tvefik Fikret olmuştur
Onun mizaç tablosunu tamamlamak için, bir de hayalseverliğinden söz etmemiz gerekir İçinde yaşadığı hakiki alem (yani İstanbul), maddi manevioylumuyla onu sıkmaktadır
bu yüzden ya romantik tabiatin koynunda ya hayal aleminde yahut uzak dünyaların bir yanında kendine sığınaklar aramaktadır
İstibdat devrinde bir aralık, Yeni Zellanda’ya kaçmayı veya Manisa’da bir dostlarının çiftliğine yerleşmeyi, arkadaşları ile ciddi ciddi kurmuşlardır
Fikret’in Amerikan Koleji’nde daima öğretmenlik yapmasıda bir çeşit kaçış ve sığınıştır
O, “kirli,geri ve çirkin” farzettiği ve maalesef hakaretler yağdırdığı bizim muhitimizden, Batı medeniyetinin küçük bir “sitesi” saydığı Amerikan muhitine kaçıp sığınmıştı
Hatta Hüseyin Cahid’e yazdığı bir mektupta”Bugün say ve irfanım tebdil-i tabiyet ediyor” (Bu gün çalışmam ve kültürüm başka bir devletin uyruğu oluyor
)gibi incitici cümleler bulunması Türk çevresinde acı tepkiler doğurmuştur
Mehmet Akif’in onunla kırıcı bir polemiğe girişmesinin sebebi de budur
Ama bütün bunlar, fazilet ve hataları ile bir şairin mizacı meslesidirBelki Fikret ekmeğinini kazanmak olsa yahut bütün ömrü boyunca İstanbul’da oturacağına, birkaç seyahat yapma imkanı bulsaydı,bukadar içimne kapanmaktan kurtulur, nefrette ve sevgide daha ölçülü olurdu
Ama temenniler ve dilekler hiçbirşeyi değiştirmez
Fikret “hayatı bir mizaç aynasından yansıtmış” olan sayılı sanatçılardandır
SANATI
Tanzimatçılar, nazım ve nesir ayırmaksızın her türde eser vermeye çalışan çok yönlü kişilerdiBuna karşılık Servet-i Fünuncular tek türde veya bibirine yakın türlerde yazdılar
Ele aldıkları türde daha özenilmiş, iddialı ve daha güçlü eserler vermeye çalıştılar
Kimisi romancı ve hikayeci,kimisi de şair olarak en ileri gitmek, en güzel yazmak aşkı içindeydi
Tevfik Fikret de böylece, yalnız nazım alanında kalmıştırnesirler Servet-i Fünun dergisindeki birkaç makaleden, tahlil ve hatıra parçasından ibarettir
Bu yüzden Fikret’in sanatı denince akla şiirleri gelecektir
Fikret’in şiirleri tarih sırasıyla ve konularıyla birinden ayrılan dört öbekte toplanabilir:
a)İlk denemeler, b)Rübab-ı Şikeste şiirleri, c)Haluk’un defteri, ç)Şermin
Ölümünden sonra yeni yazı ile Tevfik Fikret’in yazı ve eserleri şu isimlerde yayımlanmıştır:
Tevfik Fikret’in şiirleri(Cevdet Kudret,1956-1968), Rübab-ı Şikeste, Haluk’un Defteri ve Tevfik Fikret’in Diğer Eserleri(Fahri Uzun 1962), Tevfik Fikret, Kırık Saz Kitabı(A
Muhip Dranas, 1975), Tevfik Fikret’in Dil ve Edebiyat Yazıları(İsmail Parlatır, 1987)
İlk denemeler
Tevfik Fikret’in gençlik şiirleridirİlk heveslerini, Divan şairlerine nazireler yazarak gidermiştir
Biraz sonraki (15-16) yaşlar gazellerinden Muallim Naci ve Muallim Fevzi etkileri görülür
Daha sonra Reccaizade Ekrem ve A
Hamid’in tesirlerine girer
Bu sırada ileride yıldırımlar yağdıracağı Sultan Abdülhamit’e kasideler bile yazmış hatta Mirsad dergisinin “Sitayiş-i Hazret-i Padişahi” konusunda açtığı şiir yarışmasında birincilik kazanmıştır
Fikret, ilk şiirlerinde aşk ve tabiat üzerinde fazlaca durmakta ve iyimser görünmektedirEski edebiyattan alınmış mecazlara ve oyunlara, bu şiirlerde sık rastlanır
Hazırlanış döneminin sonlarına Malumat dergisine yazdığı şiirde Batı edebiyatı ile ilgilenmeğe başlamıştır
Fransız şiirinden yaptığı tercümeleri ile üslubunu geliştirmeğe çalışan genç şair, manzumelerinde resme dayalı mecazlarada fazlasıyla yer vermektedir
Kainatı timsaller arkasından görerek konuşma sentaksına yakın anlatma deneyişlerine girişmiştir
RÜBAB-I ŞİKESTE
Fikret’in verimli çağında(1895-1900) çoğunlukla Servet-i Fünun’da yayımlanan şiirlerini toplayan bir kitaptırMirsad ve Malumat dergilerinde çıkan şiirlerin birazını da Eski Şeyler başlığı altında bu kitaba eklemiştir
Gerçi Fikret, 1900-1908 arası istibdada karşı yazıpta yayımladığı ,Sis, Bir Lahza-i Taahhur gibi şiirlerini, Rübab-ı Şikeste’nin ikinci baskısına(1910) eklemiştir
Ancak bunlar,kitabın genel havasının dışındadır
Adı geçen şiirler Rübab-ı Şikeste ile Haluk’un Defteri arasında bir köprü kurarlar
Daha çok, ikinci kitabın havasına uyarlar
Rübab-ı Şikeste’deki şiirler Servet-i Fünun akımının havasını sağlayan örnek şiirlerdirBu mazumelerde “Sanat için sanat” görüşüne sımsıkı bağlanmış, aşk, aile, his, düşünce, tabiat, merhamet
gibi tekçi temalar işlenmiştir
Şair, ancak seçkinler için edebiyat yapabileceğini düşünmekte ve Osmanlı Türkçesinin üç dilli zengin sözlüğünden bol bol faydalanmaktadır
O sırada Mehmet Emin Yurdakul, halkın ve köylünün dertlerini anlatan Türkçe Şiirlerini yayımlamıştırFikret ise M
Emin’in o tarz toplumcu ve sade şiirlrini küçümsemektedir
Seçkinler için olan şiiri halkın anlamasından bir fayda olmadığını hatta zarar bulunduğunu düşünür
Onca maddi sıkıntılar altında ezilmiş olan “avamın” hisleri incilirse, bu hayattan nefret edebilir
Şiirde halkçılığa ve halk diline şaşılacak bir inatla hücüm ederek büsbütün aristokrat perdesinden konuşmaktadır
Böylece nazari planda sosyal hatta beşeri görüşleri ileri süren, Fikret somut (müşahhas) halk kütlesi hakkında hiç de iyleiyici fikirler taşımamaktadır
Bu konuda gerçekten halkçı ve halk adamı olan Akif’ten iyice ayrılmaktadır
Halkın bir şiir ve felsefe duygusu taşıdığını 700 yıl önce sezip onların dili olmuş bulunan Yunus Emre’den ise büsbütün habersiz görünmektedir
Halkçılık fikrini yalnız birtakım, otomat insan yığınlarını gütmek, onları zorla çalıştırmak, tepeden inme emirlerle yönetmek manasını alan daha sonraki birtakım “ilerici-devrimci!” zümrelere Fikret bilmeyerek öncü olmaktadır
Aşağıya alacağımız edebi görüşün altında halkı hor görücü aristokrat ve bürokrat zihniyetinin yankısı “Veli Dayılar” gibi bir tabirden kolayca anlaşılabilecektir
“Bugün, mesela Veli Dayılar için, sırf onların anlayacağı gibi bir yazı dili tasavvur edemiyorumZaten ümmiler için muharrir yoktur
Amalar için resim yapan musavvir olmadığı gibi
Ne yalan söyleyeyim,Osmanlıcanın bugünki şu hali, şu ahengi bana o kadar hoş geliyor ki, değiştirmeye kıyılamaz sanıyorum
”
Tanzimat ruhuna ve bugünkü halkçı milliyetçi yüzde yüz aykırı olan bu görüşler Cenap Şehabeddin’in, Servet-i Fünun estetiğini anlatan fikirlerine ise tıpatıp uymaktadır:
“Bizce maksat, yazdığımız eserlerin “güzellik” idirNe yapıyorsak, eserlerimizi sanatın hedefi olan “hüsn-i mücerred”e (soyut,salt güzellik) ulaaştırmak için yapıyoruz
Fen, felsefe,ahlak
Bizce maksat değildir
Biz fesefi veya ahlaki fikir için manzume yazmalıyız;fakat güzel bir manzume yazmak için felsefi veya ahlaki fikri kullanırız
”
ŞERMİN
Tevfik Fikret ömrünün son yıllarıda,hece vezni ve sade Türkçe ile çocuk şiirleri yazdıFikret, bu manzumeleri, eğitimci dostu Satın Bey’in ricası ile yazmıştır
Birlikte bir çocuk yuvası açmak ve çocukları bu kitabtaki esaslara göre yetiştirmek istiyorlardı
Yuva açılamadı,fakat Şermin kitabı edebiyatımızda bir değer olarak kaldı
Fikret’in eğitim ve öğretmenlik sevgisi, bütün hayatınca görülürÖmrü boyunca devam etmeyi hem nüfüz, hem de teselli sebebi bilmiştir
Haluk’un terbiyesi üzerinde çok durmuştur
Kolej’deki öğretmenliğine Galatasaray Sultanisi’nde bir yıl, cidden başarılı örnek bir müdür olmuştur
Şiirlerinin çoğunda(Mavi Deniz,Haluk’unBayramı)çocuk ruhunu iyi tanıdığı görülür
Haluk’un Defteri’nde gençliğe seslenen Fikret, Şermin de daha temellere gitmeğe çalışırBurada çocuklara telkin etmek istediği fikirler özet olarak:
Çocuklara iş zevki, sanat zevki, ahlak ve okuma zevkşi aşılanmalıdırHer iyi iş biraz alın teri ister
”Alet işler el, öğünür” sözü yanlıştır
Araçlar, insan ve gayret sayesinde çalışırlar
Ayrıca çocuklara bir çalgı öğreterek,ruhlarını inceltmelidir
Çocukların zihninden batıl inançları sökmek gerekir
Umacı, öcü gibi şeyler yoktur
Tabiatı sevdirmeli,yoksullara acıma duygusu verilmelidir
Fikret ne yazık ki Şermin’de de,manevi, dini inanç duygularının lüzumunu belirtmemiştir
O inançları hor gören materyalist anlayış, “Milletin Şairi” olmak isteyen Fikret’in türk halkını, tarihi, coğrafi, manevi şartları içinde tanımamasından doğan köklü eksikliktir
BİÇİM VE MUHTEVA ÖZELLİKLERİ
Servet-i Fünun şiirinin biçim ve muhtevası(içerik) hakkında bildiğimiz şeyler, büyük ölçüde Tevfik Fikret’in eseridir
Şiirlerdeki ahenk bakımından Fikret’in nazımı nesre yaklaştırdığı genel bir görüş halindedirAncak, bu hal onun zamanında makbul sayılmıştır
Yakın arkadaşı Halid Ziya, onu “nesr-i manzum” yarattığı için övmektedir
Fikret mısralarında nesir cümlesinin öğelerini titizlikle korumuştur ama, sentaksına aynı zamanda bir heyecan ve ahenk koymasını bilmiştir
Mısraya kattığı canlılık ve hareket, söz seçimi kelime dizini ve kafiyelerine verdiği önem bakımından edebiyatımızda az görülen bir kudret sahibidir
Mecazlar yönünden Fikret, şiirimize yenilik katmıştırBütün his ve düşüncelerini birtakım timsaller ve mecazlarla anlatır
Ressam oluşu dolayısıyla,dış alem, eşya ve renklerle çok ilgilidir
Bu yüzden tasvire büyük önem verir
Kullandığı isim ve sıfat tamlamaları bile küçük birer, çevre ve hayalin tasviri gibidir
Sıfat tamlamalarında eşya ve olaylara alışılmamış renk ve biçimler kattığı görülür
Mesela “Ziya saçlı dilber”, “sütbeyaz deniz” gibi Haşim’i andıran hayalleri vardır
Maddi şeyleri manevi yapan(öksüz ufuk,vefasız gece,pür neşe ekinler) veya manevi şeyleri maddileştiren (siah kanatlı hayaller, sefalatin sarı yüzü, aksak bakış) Cenap Şehabedtin gibi onda da çoktur
Temalar bakımından Fikret’te hayal-hakikat zıtlığı baş yeri tutmaktadırayrıca hüzün, keder, karamsarlık, acıma, aile sevgisi, millet, vatan ve insanlık düşünceleri, Fikret’in şiirlerini arkadaşlarından ayırır
Hamid ve Ekrem’den sonra Fikret, şiir konularını biraz daha genişletmiştir
Tabiat sevgisi ve şiirlerine tasvirden bir dekor yapma eğilimi onda sık görülürAncak ele aldığı tabiat, gözlemden ziyade hayale(bazen tablo ve kartpostallara) dayanmaktadır
Aveng-i Şuhur takım şiirinde olduğu gibi çok kez tabiat manzaralarını insan timsaliyle gösterir
Tabiat onun dertli gönlü için bir teselli kucağıdır
Denize bakarken “mavi bir gözün kalbimin elemlerine ağladığını” sanır
Tevfik Fkret’ten şiirler
BAHAR-I TERANEDAR
Saba eser gusun-ı ter
Ki, mürg-i aşka lanedir
Fısıldaşır süküt eder
Bu bir güzel teranedir
Akar çağıl çağıl o su
Ki bağlara revanedir;
Meler başında bir kuzu
Bu bir güzel teranedir
Çoban kaval çalar anın
Hayatı şariranedir;
Güler perisi tarlanın
Bu bir güzel teranedir
(Rübab-ı Şikeste Eski Şeyler)
BALIKÇILAR
-Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder,
Bugün açız yine; lakin yarın ümid ederim,
Sular biraz daha sakinleşirNe çare, kader!
-Hayr sular ne kadar coşkun olsa ben giderim,
Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur;
Zavallıcık yine kaç gündür hasta
-Olur
Biraz da sen çalış oğlum,biraz da sen çabala;
Ninen, baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz
Çocuk düşündü şikeyetli bir nazarla: -Ya biz,
Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz?
Hala
Dışarda gürleyerek bir ordu gibi
Döverdi sahili binlerce dalgalar asabi
-Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın,
Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme
Açınca yelkenini, hiç bakma, oynasın varsın;
Kayık çocuk gibidir, oynuyor mu kaydetme,
Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zira
Deniz kadın gibidir: hiç inanmak olmaz ha!
Deniz dışarıda uzun sayhalarla bir hırçın
Kadın gürültüsü neşr’eyliyordu ortalığa
-Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi balığa?
-O gitmek istedi sen evde kal diyor!” diyor
-Ya, sakın
O gelmeden ben ölürsem?
Kadın bu son sözle
Düşündü kaldı;
-Yarın yavrucak nasıl gidecek?
Şafak sökerken o, yalnız, bir eski tekneciğin
Düğümlü, ekli çürük ipleriyle uğraşarak
İlerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak
Şırak dövüp eziyor köhne teknenin şişkin
Siyah kaburgasınıAh açlık, ah ümid!
Kenarda, bir taşın üstünde bir hayal-i sefid
Eliyle engini güya işaret eyleyerek
Diyordu: “Haydi, nasibino dalgalarda, yürü!”
Yürür zavallı kırık teknecik, yürür; “Yürümek,”
“Nasibin işte bu!Hala gözün kenarda
Yürü!”
Yürür, fakat suların böyle kar-ıhiddetine
Nasıl tahammül eder eski, hastaa bir tekne?
Deniz ufukta, kadın evde muhtazırölüyor:
Tehi, kaza-zede bir tekne karşısında peder
Uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor;
Yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikayetler
(Rübab-i Şikeste)
MİLLET ŞARKISI
Çiğnendi, yeter, varlığımız cehl ile kahre;
Dağrandı mübarek vatanın bağrı sebebsiz
Birlikte bulmalıyız derdine çare;
Can kardeşi, kan kardeşi, şan kardeşiyiz biz
Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol,
Ey hak yaşa, ey sevgili millet yaşa, varol!
Gel kardeşim, annen sana muhtaç, ona koşmak
Koşmak ona, kurtarmak o bi-bahtı vazifen
Karşısında göğüs bağr açık ölgün, yatıyor bak;
Onsuz yaşamaktansa beraber ölüş ehven!
Her an o güzel sineyi hançerliyor eller;
İmdadına koşmazsak eğer mahvı mükarrer
Zülmün topu var, güllesi var, kul’ası varsa,
Hakkında bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır;
Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa
Sönmez edebi, her gecenin gündüzü vardır
Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol;
Ey hak yaşa, ey sevgili millet yaşa, varol!
Vaktiyle baban kimseye minnet mi ederdi?
Yok, kalmadı haşa sana zillet pederinden
Dünyada şereftir yaşatan milleti, ferdi;
Silkin, şu mezellet tozu uçsun üzerinden
İnsanlığı pa-mal eden alçaklığı yık, ez
Billah yaşamak yerde sürüklenmeğe değmez
Haksızlığın envanını gördükBu mu kaanun?
En gamlı sefaletlere düştükBu mu devlet?
Devletse de, kanunsa da, artık yeter olsun
Artık yeter olsun bu deni zulm ü cehalet
Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol;
Ey hak yaşa, ey sevgili millet yaşa, varol!
( Rübab-i Şikeste)
Sis
Servet-i Fünun nesli, hayat karşısında genellikle bedbin bir nesildir Eserlerinde derin bir melankoli vardır
Realiteden nefret eden Servet-i Fünuncular , ruhlarını tabiat, aşk ve hayal ile avutmaya çalışırlar
Mizacı dolayısıyla Fikret , bu kötümserliği hepsinden daha kuvvetli duyar ve ifade eder
Hüseyin Cahid'in bir yazısı üzerine mecmua kapanıp zümre dağılınca, arkadaşlarına çeşitli sebeplerle küskün olan Rüba-ı Şikeste şairi, Aşiyan'ında derin bir yalnızlık ve ümitsizliğe gömülür
Sis'i bu esnada ve bu ruh hali içinde yazar
Gizli olarak, bir ihtilal şiiri gibi elden ele dolaşan manzume, ancak hürriyet ilan edildikten sonra yayınlanır
Sis'i yazıncaya kadar bedbinlik ve ümitsizliğini umumi hayat temi ve bazı sembollerle ifade eden Fikret, Sis ile, bütün ızdıraplarının kaynağı saydığı "İstanbul" a döner Daha sonra kaleme aldığı Tarih-i Kadim şiirinde aynı karanlık görüş, bütün insanlık tarihine yayılır
Fikret, Meşrutiyet'ten sonra umumi coşkunluğun tesiri ile ümit verici bazı prensiplere ulaşır
Haluk'un Defteri ile Şermin'de bulduğu yeni inançları anlatır
Sis şiirinde Fikret'in kötümserliği, İstanbul'un maddi manevi bütün varlığına karşı duyulmuş kuvvetli bir nefret halinde kendini gösteriyor Türk edebiyatında İstanbul, ilk defa Sis ile menfur ve mel'un bir şehir olarak ele alınmıştır
Fikret'ten önce İstanbul'dan bahseden Türk şair ve yazarları, onu hiçbir zaman böyle toptan bir nefret konusu yapmamışlardır
Eski Türk edebiyatında Nedim ve Nabi İstanbul'u yüksek bir medeniyet ülkesi olarak tavsif ettiler
Onların bu davranış tarzı, hayata siyasi bir gözle bakmamış olmaları ile açıklanabilir
Fakat eserleri siyasi ve sosyal tenkitlerle dolu olan Tanzimat yazarlarında da nefret duygusu, bütün bir şehre, bir maziye ve bir medeniyete yayılmaz
Fikret'in bu "mel'un şehir" görüşünü, batılı yazarlardan,bilhassa Abdülhamid devrini,İstanbul
un dekoru ile beraber korkunç bir şekilde tasvir eden muharrirlerden almış olması çok muhtemeldir Galatasaray ve Kolej muhitinde yabancılarla yakın temasta bulunan Fikret'in onların umumiyetle Şarka , Osmanlı İmparatorluğu'na ve İstanbul'a bakış tarzlarını benimsemiş olması da mümkündür
Fikret'in İstanbul'a bakış tarzı, kendisinden sonra,Meşrutiyet ve ilk Cumhuriyet devirlerinde Türk edebiyatına çok tesir etmiştir İstaiklal mücadelesi esnasında ve bilhassa Ankara'da yeni bir hükümet kurulduktan sonra, İstanbul, ahlak sukutunun, çöken bir devir ve medeniyetin timsali haline geldi
Yakup Kadri, Sodom ve Gomore adlı romanında, İstanbul'u bu şekilde gösterir
Yahya Kemal'in Osamnlı tarihine ve İstanbul'a dair yazmış olduğu güzel şiirler,aradan geçen hadiselerle dolu zamanın da tesiriyle, Sis ile ortalığa dağılan karanlık görüşü dağıtmıştır
Sis şiirinin kuvveti, sadece Fikret'in nefret duygusunun şiddetinden değil, aynı zamanda sanatının hususiyetinden ileri gelir Bütün Servet-i Fünun edebiyatı gibi Fikret'in şiiri de resmin tesiri altındadır
Parnasyenleri ve Goncourt Kardeşler'i örnek tutan bu nesil,bir manzarayı, bütün teferruatına kadar tasfir etmekten ve ona bir ruh hali vermekten hoşlanıyor
Bu teknik, bu konuları daha çok genişletir, derinleştirir ve şiirin tasfir gücünü arttırır
Cenap Şehabbetin'in Elhan-ı Şita da karın yağışına bu metodu nasıl tatbik ettiğini gördük! Cenab'ın tekniğine musiki fikri hakim olduğu halde,Fikret'inkine daha ziyade resim fikri galebe çalar
Sis, Servet-i Fünun edebiyatının başlıca ifade mekanizmasını teşkil eden şu esasa dayanıyor: Dış dünya ile ruh hallerini birleştirmek;başka bir deyimle maddiyi manevi,maneviyi maddi kılmak Fikret, Sis'te,İstanbul'un maddi unsurlarını şehrin ruhunun dış görünüşü olarak tefsir ediyor
Buna paralel olarak bu ruhun bazı hususiyetlerini maddi ve müşahhas bir şekle sokuyor
Şiirin umumi kuruluşu da pittoresk(resme has) bir karakter taşır
Burda geliştirilen unsurlar, Namık Kemal veya Abdülhak Hamid'de olduğu gibi, mücerret bir düşüncenin gelişmesi veya kafiye tesadüflerinin eseri değil, resme göre ayarlanmış bir düzene bağlıdır
Başta, sis ve arkasından hayal-meyal seçilen şehir tasvir olunmuştur Daha sonra şehrin şairde bıraktığı umumi intiba, maddi güzellik ile ahlak çöküşünü birleştiren "güzel fahişe" imajı ile anlatılıyor
Bunu,kuleleri,sara yları,kubbeleri,mina releri,medreseleri,mahkemeleri ,servileri,mezarları ,sokakları,meydanları,damları, evleri ile şehrin mimarisinin tasvir ve tefsiri takip ediyor
Nihayet, onun bozulmuş ruhundan ve insanlardan bahsediliyor
Bu geniş, kasvetli, karanlık, köhne, kokuşmuş manzaranın üzerinde sis , tekrar edilen "örtün
" beyti ile nefret ve lanet dolu bulutlar gibi dolaşır
Gözleriniz, önümüze serilen bu korkunç tabloyu dehşetle seyrederken, kulaklarımız,şairin bıkmadan tekrarladığı korku, nefret ve merhamet dolu "ey" nidaları ile doluyor
Fantastik bir manzaraya, ağır ve boğucu bir musiki refakat ediyor
Sis şiiri, bir tek hakim duygunun tesiri altında kaynaşan ve aynı duyguya iştirak eden bir sürü teferruattan mürekkeptir Bu teferruat, ayrı ayrı işlenmiştir
Fakat onları incelersek, muayyen unsurların çeşitli şekillerde tavsifini buluruz
ruz Fikret' in şiirinin iç yapısını anlamak için, teferruatı nasıl işlediğini daha yakından görelim:
1 Şiirin başında sisin anlatıldığını söylemiştik
Fikret burada sisin maddî görünüşü ile manevî tesirlerini tasvir ediyor
Sisin maddî görünüşü "dûd-ı muannid", "zulmet-i beyzâ","bir tozlu ve heybetli kesâfet benzetmeleri ile anlatılıyor
Psikolojik tesiri, bakılmaktan korkulan bir uçurum gibi gösteriliyor Şehir "bir sahn-ı mezâlim"e, sis "derin bir sütre-i muzlim"e benzetiliyor
Aynı unsurun çeşitli imajlarla tasviri Fikret' in şiirinin başlıca hususiyetini teşkil eder
Yalnız bu imajlar, hâkim duygunun emrindedirler; onu ifade ederler
2 İkinci kısımda tem şehrin bıraktığı umumî intibadır
Şehir "sahne-i garrâ","sahne-i zî-şâşaa-i hâile-pîra","şâşaanın, kevkebenin mehdi, mezarı" gibi küçük benzetmelerle tavsif olunduktan sonra , on üç mısra devam eden "güzel fâhişe" imaji ile tasvir ediliyor
Servet-i Fünuncular "sanat sanat içindir" prensibi müdafaa ediyorlar, estetik meselelerden nazarî olarak bahsederken güzellik ile ahlâkı birbirinden ayırıyorlar, birincisini ikincisinden üstün tutuyorlardı
Fikret' te de kuvvettli bir estetizm vardır
Fakat onda üstün gelen taraf, daha ziyade ahlâk duygusudur
Sis'de bu davranış tarzı pek bellidir
İstanbul' un güzelliğini itiraf eden Fikret, ahlâk çöküşü dolayısıyla ondan nefret ediyor
Fikret' in bu "kirli fâhişe" imaji üzerinde bu kadar fazla ısrar etmesinin sebebi budur
Hâricden, uzaktan açılan gözlere süzgün
Çeşmân-ı kebûdunla ne mûnis görünürsün
Mûnis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis
mısralarında, şâir, güzellik ile ahlâk arasındaki tezadı kuvvetle belirtiyor Fikret' in bütün hayatında bir "kire bulaşma korkusu" vardır
Maddî veya manevî kirlilik onda daima derin bir tiksinti uyandırmıştır
Bu kısımda "levs" kelimesini, şehrin yüzüne tükürür gibi tekrarlaması, onun bu tarafını kuvvetle belirtir:
Hep levs-i riyâ dalgalanır zerrelerinde
Hep levs-i riyâ, levs-i hased, levs-i teneffü'
Bu kısımda da aynı temin çeşitli imajlar ve tabirlerle tekrarı Fikret' in uslûbunun başlıca hususiyetini teşkil ediyor
3 Üçüncü kısımda, her mısrada şehrin mimarîsini vücuda getiren unsurlardan biri ele alınıyor
Fakat bütün bu unsurların tefsiri, tek bir görüşün ayrı ifadeleri gibi ele alınabilir
Fikret' in İstanbul' un mimarîsini tefsir tarzı, hâkim duygusuna bağlıdır
Başka şairler, aynı mimarî unsurlarını ayrı bir açıdan görmüş ve değerlendirmişlerdir
Meselâ Nedim, bir kasrı anlatırken ı,onu bir ilkbahar gibi takdim eder:
Ey âlem-i misâlin seyyâh-ı hûşyarı
Hiç kasr suretinde gördün mü nevbahârı
Mehmed Âkif, İstanbul camilerini derin vecdle seyreder Yenicami için:
Sanki ummân-ı bekanın ezelî bir mevci
Yükselirken göğe donmuş da kesilmiş inci
der Yahya Kemal' in şiirlerinde İstanbul mimarîsi, dinî ve bediî bir gözle tasvir olunmuştur
Fikret' in tasvir tarzı korkunçtur
Ona göre kuleler "kanlı", saraylar "kal'alı, zindanlı",sütunlar "bir dîv-i mukayyed", surlar "dişleri düşmüş sırıtan kafiledir" dir
Bu arada kubbelerden "şanlı mebânî-i münâcât", minârelerden "doğruluğun mahmil-i ezkâr"ı diye bahsederse de, bunlar umumî manzaranın karanlığı içinde kaybolur ve küçülürler
Şehrin harap ve zavallı manzarası şâire daha çok tesir eder
"Sakfı çökük" medreseler, mahkemecikler, "servilerin karanlık gölgelerine sığınmış" "geçmişlere rahmet" diyen mezar taşları, çamurlu ve tozlu eski sokaklar, uykulu, her deliği bir vak'a saklayan, şerir yatağı virâneler, kapkara damlarıyle mâtemi temsil eden eski ve ölü evler, her biri bir leyleğe, bir çaylaya vatan olmuş, yıllarca zaman beri tütmek bilmeyen, meraretle somurtmuş ocaklar
Bütün bu manzara, çökmüş ve ölmüş bir cemiyeti temsil eder
Fikret' in bu tasviri yaparken ne kadar kendi psikolojik temine, kötümserliğine bağlı olduğunu anlamak için Yahya Kemal' in "fakir Üsküdar'ı anlatan Hayal Şehir şiiri hatırlanmalıdır
Tarihe ve dine karşı büyük bir sevgi duymayan Fikret, İstanbul' un başka taraflarını görememiştir
4 Bu şehri böyle sukut ettiren âmiller nelerdir? Sis'in son kısmında şâir, bu suale cevap veriyor
Bu şihri dolduran insanların ruhu çürümüş, ahlâkı bozulmuştur
Bu şehirde açlık korkusu ile her alçaklığı yutan insanlar yaşar
Onları böyle yaşamaya sevkeden âmil, "her şeyi gökten dilenen tevekkül"dür
Bu insanlar tabiatın kendilerine "en âmâde ve mün'im bir fırsat" vermiş olduğunun farkında değildirler
"Din-tabiat","Tanrı-insan" tezadını ihtiva eden bu görüşü Fikret, Meşrutiyet'ten sonra, daha fazla geliştirdi
Allah'a inanan ve güvenen insan fikrine karşı, kendine ve tabiata inanan ve insan fikrini ortaya koydu
Onu göre istikbali yaratacak olan Halûk böyle bir tip olacaktı
Fikret'in son kısımda ele aldığı bir fikir de istibdat; "havf-ı müsellâh" (silahlanmış korku) ve onun tesirleridir Abdülhamid, korktuğu için milleti sindirmiş anayasayı ortadan kaldırmıştır
Yüksek tabaka onun etrafında korku yüzünden iki kat olmuştur
Ordu ve memur sınıfı (seyf-ü kalen) siyasi mahkum derecesine düşmüştür
Memleket meselelerine karşı kayıtsız olan gençlik kadın peşindedir
Baştan sona kadar nefret hissi ile dolu olan Sis, hicranlı annelerle,kimsesiz ve avare çocuklara karşı merhamet hissi ile sona erer
Merhamet temini Fikret daha önce yazmış olduğu bir çok şiirinde ifade etmişti
Sis şiirinde Fikret, Meşrutiyet'ten önceki sanatının en yüksek noktasına erişir Hayattan nefret duygusu,teferruatına kadar işlenmiş bir tasfir ve musiki Rübab-ı Şikeste'nin başlıca hususiyetlerini teşkil ediyordu
Sis ile Fikret, esas temini ve sanat vasıtalarını sosyal plana aktarmıştır
Sis'in üslubu evvelce de işaret olunduğu gibi, Servet-i Fünuncuların "pitoreks ve müzikal üslup"ideallerine tamamiyle uygundur
Onların yabancı kelime ve terkiplere düşkünlüklerinin başlıca sebebi de budur
Varlıkları ayrı ayrı tasvif ve tasvir endişesi, onları sıfat ve isim tamlamalarına götürüyor
Farsça terkip mekanizması, küçük imajlara bir bütünlük veriyordu
Dil musikisi de onlara yabancı kelimeleri sevdirmiştir
Sis'in mısraları ayrı ayrı incelenirse, bunlarda bir sürü fonetik oyunları görülür
Mesela şu mısralarda " s " ünsüzlerine önem verilmiştir:
Perverde eden sine-i meshuf-ı sefâhet
Temsil eden âsûde ve fersûde mesâkin
Te'sis olunurken daha bir dest-i hıyânet
Şu mısralarda "a" ünlüsü ile "y" ünsüzü bir araya toplanılmıştır:
Virâneler,ey mekmen-i pür-hab-ı eşirrâ
Ey kapkara damlarla birer mâtem-i ber-pâ
şu mısrada "h" ünsüzü hakimdir:
Ey havf-ı müsellah ki hasâratına râci'
Bu örnekler daha çoğaltılabilir Fikret de Canap gibi şiirlerini fonetik bakumdan işliyordu
Üç dilin lügatını ve gramer kaidesini içinde toplayan "Osmanlıca", bu ince ve karışık estetiğe çok elverişli idi
Namık Kemal ve Ziya Paşa'da, mücerret fikirlerin mezin ve kafiyeye sokulmasından ibaret olan sosyal şiir,Fikret'te çok müşahhas ve sanatkarane bir şekil almıştırOnda bahis konusu olan artık "prensipler" ve "hikmetler" değil, hayattan alınma "sahneler" ve "manzaralar"dır
Fikr et düşünce ve duygularını canlı tablolar haline koydu ve onlara hitabete elverişli, heyecanlı bi sentaks ve musiki verdi
Hazırlayan: MaNiaC CoDer
1119 10-TM-C
Bu ödev MaNiAcCoDeR’ın bir amme hizmetidir
Blogda Aramak İçin TIKLAYINIZ
|
|
Tevfık Fikret
*
Bu yazı tarih olarak: Cuma, Mayıs 01, 2009
eklenmiştir.Kategorisi
Türkçe edebiyat konuları
.
Bu yazıya yapılacak yorumlardan haberdar olmak için feed. Bu yazıya yorum yazabilirsiniz.
Kapsamlı ve ayrıntılı dokümanlar için TIKLAYINIZ