Blogda Aramak İçin TIKLAYINIZ

19. Yüzyıldan Günümüze Türk Şiiri


19. Yüzyıldan Günümüze Türk Şiiri




TANZİMAT




Tanzimat; düzenlemeler, yeğlemeler,ıslahat anlamına gelir, “tanzim”sözcüğünün çoğuludur. Tanzim ise Arapça “nazm”dan gelir. Sıraya koyma, dizme, sıralama, ıslah etme, manzum ya da düz yazı olarak yazmak anlamındadır. Tanzimat, 3 Kasım 1839’da “Gülhane Hattı Hümayunu” ile temelleri saptanan düzenleme eylemlerinin genel adıdır;1876 Rus Savaşı’na dek sürer.


Tanzimat şiiri; divan şiirine göre daha canlı, daha çeşitlidir. Divan şiirinde zihinsel bir varlık gösteren duyumlar, Tanzimatla fikirleşir. Bu dönemdeki Türk şiirine manzun nesir de denilebilir. Tanzimat şiirini divan şiirinden ayıran en önemli ayrılığı, toplumcu özeeliğinde aramalıdır. Divan şiiri bireyci ama Tanzimat şiiri toplumsaldır.


Tanzimat şiirinde aşırı bir özcülük vardır. Tanzimat şiiri, halka, halk diline eğilir. Tanzimattan bugüne değin Türk şiiri, yeni bir dünya görüşü, yeni bir hayat anlayışı, yeni bir kompozisyon peşindedir.


Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa söz sanatlarından uzak, söz oyunlarundan arınmış bir şiir getirirler. Buna düşünce şiiri, fikir şiiri de denilebilir. Namık Kemal; yüzyıllar boyu devem edegelen insanın güçsüzlüğü görüşüne karşı gelir; insanın bir kahraman olduğu görüşünü savunur. Bu inancı Hamit daha ileri götürür; kainat karşısında iyimserlik, hayranlık duygularıyla dolar. Günlük yaşantıdan doğan gözlemler, Tanzimat şiirine girer.




HÜRRİYET KASİDESİ




Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten


Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten




Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten


Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez ianetten




Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma


Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr ü kıymetten




Vücudun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır


Ne gam rah-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten




Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir


Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten




Hemen bir feyz-i baki terk eder bir zevk-i faniye


Hayatın kadrini âli bilenler hüsn-i şöhretten




Nedendir halkta tul-i hayata bunca rağbetler


Nedir insana bilmem menfaat hıfz-ı emanetten




Cihanda kendini her ferdden alçak görür ol kim


Utanmaz kendi nefsinden de ar eyler melametten




Felekten intikam almak demektir ehl-i idrake


Edip tezyid-i gayret müstefid olmak nedametten




Durup ahkam-ı nusret ittihad-ı kalb-i millette


Çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı rey-i ümmetten




Eder tedvir-i alem bir mekînin kuvve-i azmi


Cihan titrer sebat-ı pay-ı erbab-ı metanetten




Kaza her feyzini her lutfunu bir vakt için saklar


Fütur etme sakın milletteki za'f u betaetten




Değildir şîr-i der-zencire töhmet acz-i akdamı


Felekte baht utansın bi-nasib- erbab-ı himmetten




Ziya dûr ise evc-i rif'atinden iztırâridir


hicâb etsin tabiat yerde kalmış kabiliyetten




.............................. .................... .....................






Namık KEMAL






YENİ ŞİİR




Tanzimat’a girerken, bireysel ve toplumsal yaşanyımız hızlı bir değişim içerisindedir. Şiirimiz de bun katılmak zorunda kalmıştır. Yeni bir insan anlayışı şiirimizi etkilemiş; şairler kudretlerini uluslarından almak zorunda kalmışlardır. Türk şiirinin bu dönemine; Batı Uygarlığındaki Türk Şiiiri de denilmektedir. Batı uygarlığı ile ulusal benliğe dönüşümüzü yansıtan bu dönem, XIX. yüzyılın ortalarından günümüze kadar gelir.


Yeni şiirin en belirli özelliği, gerçeğin, yaşamtının dili oluşudur. Şiirimize konuşma dilini getiren Şinasi ile Türk şiirinin söz oyunlarından kurtuluş hareketi başlar. Şiirimize ilk kompozisyon yine Şinasi ile girer. Namık Kemal siyasete, Abdülhak Hamit felsefeye giderler. Türk şiirinde duygusal bir deyiş yaratanlar Abdülhak Hamit’le Recaizade Ekrem’dir. Muallim Naci, şiirimizin özünü neoklasisizme götürmek ister. Yeniyi arayan eskiyi aşmak zorundadır.


Şiirimizin vezin, nazım aşamalarını bilmeyen, yeni şiirimizin neler getirdiğini anlayamazlar.


Yeni Türk Şiiri, nazmın şiir olmayacağı görüşündedir. Türk Şiiri, Tanzimat’tan günümüze doğru geldikçe soyuttan somuta varır. Yeni şiirimizin en büyük özelliği mısra yapısını getirmiş olmasıdır.




DİVAN ŞİİRİNİN YIKILIŞI




Tanzimat şiirinde aşırı bir öz kaygısı vardır. Muhtevanın zenginliği, şekil mükemmelliğinden üstün tutulur. Tanzimat’la başlayan edebiyatımızda biçim, dil, ülkü bakımlarından yepyeni bir anlayış görülür. Bu anlayışın kaynağı, Fransız Edebiyatı’dır. Tanzimat’tan sonra Divan şiirinin üslupçuluğu yıkılır. Şiirin konusu genişler; doğa, felsefe, iç ve dış yapı olanakları gelişir, fakat beklenen şiir yaratılamaz.


Edebiyatımıza Batılı anlatışla ilk nazım yeniliklerini getiren, bu yenilikleri Sahra, Makber adlı yapıtlarında ortaya koyan şairimiz Abdülhak Hamit’tir. Namık Kemal’in “Vaveyle”sı bundan sonra gelir. Hamit’ten sonra özle birlikte şiirimizin biçimi de yenileşir. Divan şiirini yıkanların, yeni şiiri kurmaya çalışanların öncülerindendir Hamit. O; Türkçe, Farsça, Arapça, Fransızca sözcükler içerisinde yaşadığı için şiirileri bu dört dilin etkilerini gösterir. Tanzimat şiirinde yeni bir şiir dilinin kurucusu sayılır.


Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa eski biçim içerisinde yeni bir öz; mazmunlu deyişler yerine konuşma diline giden bir Türkçe koyarlar. Nedim’le Şeyh Galip, divan nazmında yenilikler yapmak için büyük çaba gösterirler. Fakat onların bu çalışmaları bugünkü nazım anlayışımızdan çok uzak, Divan Şiiri özelliklerinden dışarı çıkacak bir nitelikta değildir. Halk Şiiri’mizden söyleyiş içtenliği, Divan Şiiri’mizden dizeler disiplini, Batı’dan kişinin günlük dramını almamız gerekli görülür.




YENİ ŞAİR




Tanzimat şiiri; Divan Şiiri’nin dünyaya bakış açısını değiştirir. Halkı ezen iktidara kafa tutma, doğa sevgisi, yüce ülküler peşinde koşma, topluma sımsıkı bağlanma, sırtı halka ve kanuoyuna dayama, şüpheci ve faydacı bir çabanın savaşını verir.


Tanzimat şairi; bireycilikten toplumculuğa, saraycılıktan halkçılığa doğru gider. Şiir yoluyla toplumu uyandırmak, yüceltmek amacındadır. Karanlığa, baskıya geriliğe, halkı ezenlere karşı savaş açar. Cunhuriyet şiirinin temeli Tanzimat’la atılır.


Tanzimat şiiri; biçimle öz yönünden, yeni önleyişlerin olanaklarıyla zorlanır. Gazel, kaside, murabba, kıt’a, tekrib-i bent gibi divan, nazın şekillerinin içerisine, o zamana kadar görülmeyen hürriyet, vatan sevgisi, adalet, millet, terakki, tabiat, teknik, fen, ilim, materyalist fizik ötesi düşünceler girer.




EDEBİYAT-I CEDİDE ŞİİRİ




Edebiyat-ı Cedide, dil yabancı sözcüklerle dolu olmasına rağmen, bu şiirler bizde, Batı şiir anlatışına en uygun bir görüşle yazılmışlardır. Edebiyat-ı Cedidecilerden sonra gelenler yabancı sözcükleri ayıklayarak Türk şiirinin bugünkü yolunu açmış oldular. Şiirimizin beyit beyit kurulma aşamasından ayrılışı Edebiyat-ı Cedide şiiriyle başlar.


Edebiyat-ı Cedide şiirinde Divan Şiiri’nin yerini Fransız şiir özellikleri alır; günlük, basit olaylar konu olur. Avrupa nazım biçimleri denenir, şiir düzyazıya yaklaştırılır, uyakların kulak için olduğu saptanır.


Edebiyat-ı Cedide’den sonraki şiirimizde anjambman vardır. Anjambman; ulantı; bir mısrada anlam tamamlanmadığı zaman onu tamamlayacak kelimelerin diğer mısralara bırakılmasıdır. Servet-i Fünunculardan Tevfik Fikret’le Cenap Şahabettin bunu ustalıkla şiirlerinde kullanırlar.


Edbiyat-ı cedide şiirinde şiirin yerini çoğunlukla resim alır. Cenab’a göre şiir:”kelimelerde yapılmış bir resim”dir. Onları biçim ve üslup titizliği, daha sonra geniş halk yığınlarının anlayabileceği bir nitelik lazanır. Tanzimat şiiri olsun, Servet-i Fünun şiiri olsun; Divan Şiiri ile Batı şiirinin bileşkesinden doğmuştur denilebilir. Özellikle Tanzimat şiirinin özünde Batı biçiminde Divan; Edebiyat-ı Cedide şiirinin biçim ve özünde ise Batı şiir niteliklarini bulmamız ise buradan gelmektedir. Tevfik Fikret’in “Şukufe-i Yar” şiiri verilebilir.




ŞUKUFE-İ YAR


Bir gonca durur kadid ü muber


Bir defter-i sanihat içinde


Binlerce emel, heves beraber




Reng-i siyah-i mehat içinde


Sessiz sessiz geçer hayatı


Bir velvele-i nikat içinde




Anlar mı aceb o dürrehatı


Coştukça sahayıf-ı eserden


Aşkın bana hoştur iltifatı


Bir goncada böyle saf-u ruşen.


Tevfik Fikret




SERVET-İ FÜNUN




Servet-i Fünun şiirini yaratan Tevfik Fikret’tir. Şiirlerinde sağlam bir nesir yapısı, kendinden önceki şairlerde görülmeyen iç ve dış yenilikler, toplumsal konular, biçim ve kafiye özgürlüğü, ustalıklı bir aruz görülür. Türk şiirinde insan bilim, fen, teknik servisi Tevfik Fikret’ten sonra gelişir.


Tanzimat’tan sonraki şiirimizde bizi öz benliğimizden uzaklaştıran bir batılaşma görülür. Bu bilinçsiz Batı uygarlığı, bize öz benliğimizi duyuran Yahya Kemal’e kadar süregelir. Tanzimat şiirindeki yalınlık, fikirle yüklü üslup; Servet-i Fünun‘da mecazlara, benzetmelere, istiareye yerini bırakır. Servet-i Fünun şairleri, genellikle gerçeklerden kaçan derin bir melankolik kötümserlikle yüklü bir ruh hali gösterirler. Bunun için doğa, hayal ve anılar yegane teselli kaynakarıdır. Servet-i Fünuncular üslubu yaratırken çoğunlıkla duyguyu çıkış kaynağı olarak alırlar. Dil, bu kaynaktan doğar.


Haluk'un İnancı




Bir yaratıcı güç var, ulu ve akpak,


kutsal ve yüce, ona vicdanla inandım.




Yeryüzü vatanım, insansoyu milletimdir benim,


ancak böyle düşünenin insan olacağına inandım.




Şeytan da biziz cin de, ne şeytan ne melek var;


dünya dönecek cennete insanla, inandım.




Yaradılışta evrim hep var, hep olmuş, hep olacak,


ben buna Tevrat'la, İncil'le, Kuran'la inandım.




Tekmil insanlar kardeşi birbirinin... Bir hayal bu!


Olsun, ben o hayale de bin canla inandım.




İnsan eti yenmez; oh, dedim içimden, ne iyi,


bir an için dedelerimi unuttum da, inandım.




Kan şiddeti besler, şiddet kanı; bu düşmanlık


kan ateşidir, sönmeyecek kanla, inandım.




Elbet şu mezar hayatı zifiri karanlığın ardından


aydınlık bir kıyamet günü gelecek, buna imanla inandım.




Aklın, o büyük sihirbazın hüneri önünde


yok olacak, gerçek dışı ne varsa, inandım.




Karanlıklar sönecek, yanacak hakkın ışığı,


patlayan bir volkan gibi bir anda, inandım.




Kollar ve boyunlar çözülüp, bağlanacak bir bir


yumruklar şangırdayan zincirlerle, inandım.




Bir gün yapacak fen şu kara toprağı altın,


bilim gücüyle olacak ne olacaksa... İnandım.


Tevfik Fikret




FECR-İ ATİ ŞİİRİ




Fecr-i Ati şiiri ile Servet-i Fünün şiiri temelde birleşirler. İkisi de doğayla aşkı aynı sözcükler kompozisyonu içerisinde öznel bir duyarlılıkla işlerler. Ölçüleri aruz, nazım biçimleri çoğunlukla serbest müstezattır. Fransız sembolizmini daha ileri götürürler. Fecr-i Ati’ciler; toplumla, gerçekle ilgisiz, sanat için sanat yaparak, özü belirsiz duygularla örülü bir şiirin peşindedirler. Kaynakları Fransız sembolizmidir.


Fecr-i Ati’ciler; 1909’da yayımladıkları bildiriyle ortaya çıktılar. Muhakkak ki bu şiirin en büyük, en ünlü temsilcisi Ahmet Haşim’dir ve kendisi XX. yüzyıl Türk şiirinde başlı başına bir isimdir. Şiirimiz en güzel sembolik örneklerii onunla verdi. Bu şiirde yoğun bir hayal kudreti, zengim bir müzikalite, prizmalardan geçmiş gibi zevkli bir gözlem dünyası görülür.




Merdiven




Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,


Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,


Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak...




Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,


Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...




Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;


Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,


Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?




Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta,


Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...


Ahmet HAŞİM










MİLLİ ŞİİR




XX. yüzyıl Türk Edebiyatı’nın 1908’le 1923 yılları arasında gelişen; II. Meşrutiyet’in milliyetçilik hareketleriyle başlayan şiirimiz “milli şiir” adını alır. Bu şiir akımı, Cumhuriyet dönemine değin sürer. Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Mehmet Emin Yurdakul, Faruk Nafız Çamlıbel bu dönemin en tanınmış şairleridir.




ŞAİRLER DERNEĞİ




Şairler Derneği; 1917’de kurulur. Mehmet Emin Yurdakul’un 1897 Yunan Savaşı üzerine yayınladığı “Türkçe Şiirler” kitabında aruz yerine hece ölçüsünün kullanılması esin kaynağı olur. Faruk Nafız Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Halide Nusret Zorlutuna, http://www.osmanlimedeniyeti.com/mak...ellikleri.html


3. “Türk Edebiyatı” Ahmet Kabaklı Basım yeri ve Tarihi: İstanbul, Austos 1999 Cilt 3


4. “ Çağdaş Türk Edebiyatı Cumhuriyet Dönemi” Şükran Kurdakul Basım yeri, tarihi ve basım evi Broy, Yayınları Mart 1987

*
Academics Art History  Blogs - BlogCatalog Blog DirectoryAcademics Blogs - Blog Top Sites