YUNUS EMRE’NİN HÜMANİZMASI
Türk şiir ve düşünce tarihinin ilk ulu kişilerinden biri – belki de birincisi – olan Yunus Emre’nin sanatı, kendi çağında üç boyutuyla doruğa ulaşmış, sonraki yedi yüzyıl boyunca yine aynı üç boyutuyla dipdiri kalmıştır:
1 Duru söyleyişlerden duygu coşkunluğuna kadar değişen bir lirzmle dile getirilmiş sevgi, inanç, kaygı şiirleri
2 Yaşayan Türkçeyi, halkın öz dili olanca kıvraklığı, derinliği ve rengiyle kullanışı
3 İnsanlık değerlerine inanan, yobazlığı kınayan, Tanrı ve insan sevgisine dayanan hümanizması
Bu üç boyut, duygu – dil – değer zenginliği olarak da tanımlanabilir Yunus Emre’nin çağlar boyu büyüklüğü, kendisinin ve ulusal kültürünün düşünce ve değer niteliklerini bir bütün olarak alıp geliştirmesinden ve gerek şiirsel söyleyişte, gerek felsefede evrensel olmasından doğmuştur
Türk şiirinin uzun tarihi boyunca, halk şiirinde Yunus çapında bir ozan yetişmiş değildir Tasavvuf şiirinde, Yunus’tan ancak iki yüz elli yıl sonra Fuzuli, hemen hemen beş yüzyıl sonra da Şeyh Galip, aynı doruğa varabilmiştir, ama yine de Yunus – Arapça ve Farsça sözlere çok daha az yer verdiği ve tertemiz bir Türkçe kullandığı için – bize Fuzuli ve Galip’ten daha özgüdür
Hümanizma da ise Yunus Emre’nin çapında 19
yüzlılın sonlarında Tevfik Fikret’in açtığı çığırla ve 20
yüzyılda gelişen “insanlık anlayışı” ile varılabilmiştir
Denilebilir ki, Türk şiirinde en geniş ve en başarılı sentezi Yunus Emre yapmıştır Yunus’un sanatı, halk şiirinin niteliklerini ve temalarını bütünüyle kapsamış, Türk tasavvufunun en özlü örneklerinden birçoğunu vermiş, Anadolu Türkçesine yeni bir ruh ve estetik getirerek diri kalmasına yardım etmiş, Türk boylarının İslamiyeti benimsemesinden çok daha önce başlamış olan Türk hümanizmasını, İslamiyetin ahlak kavramlarıyla ve insan değerleriyle geliştirerek güçlendirmiş ve yaşatmıştır
Hayatı duygu dünyası, tasavvuf yönü, dili ve üslübu bakımından geniş ilgi toplayan ve derinlemesinde değerlendirilen Yunus Emre’nin sanatındaki en önemli ve en güçlü unsurlardan biri – hümanist düşünce – şimdiye kadar ihmale uğramıştır 1971 Eylülünde Akbank’ın düzenlediği “Uluslararası Yunus Emre Semineri” bu boşluğu gidermiştir
Yunus Emre’nin düşüncesindeki “insan değeri” ve “insanlık” kavramları, hem Türk hümanizmasının temelidir, hem de dil, din, ırk, mezhep bölüntülerine karşı çıkan evrensel bir nitelik taşımaktadır
Yunus’un hümanist şiirleri bir araya gelince, hem Türk kültür tarihinin en sağlam barışlarından biri, hem de çağımızdan yedi yüzyıl önce yaşamış bir hal ozanımızın önce Rönesans hümanizmasını, sonra da Batıda 18
yüzyıldan beri gelişen modern hümanizmayı müjdelemiş, hatta onların hala erişemediği bir düşünce olduğuna ve şiirli söyleyiş gücüne ulaşmış olduğu görülüyor
İnsanı dünyanın ölçüsü kabul eden ve yer yüzündeki varlığında değer ve önem bulan hümanist düşüncenin kökleri, elbette Yunus Emre’den çok önce başlamıştı Milattan önce 5
yüzlılda Protagoras, insanın var olan ve olmayan her şeyin öncüsü olduğunu belirtmişti
Doğuda Konfüçyüz ve Buda inançları, tanrısal ve insancıl değerleri bağdaştırıyordu
Sokrates, insanın kendisini tanıması üzerinde dururken hümanist düşüncenin temellerinden birini kurmuştu
Hıristiyanlık ve İslamlık da, dinsel hümanizmanın bellibaşlı kavramlarını getirdi, ama her iki dinin sonraki bağnaz ve yobaz yorumcuları, hümanist değerleri çiğnemeye kalkıştılar
Bu dinsel yozlaşmaya Orta Doğu’da çeşitli mezhepler – özellikle sufi tarikatlar – karşı gelmeye başladı
Yunus Emre’ye en yakın ve hümanizması üzerinde en etkili olan mutasavvıf, Mevlana Celalüddin-i Rumi idi
Yunus, Mevlana’dan tasavvufi hümanizmanın birçok unsurlarını Anadolu’nun başka bir manevi aydınlığı olan Tapuk Emre’den ise insancılığın heyecanını aldı
Yunus Emre’nin hümanizması, yeni ve etkisiz doğmuş bir felsefi sistem değildir, Doğunun ve Batının yüzyıllar boyunca geliştirdiği hümanist düşüncelerin bir sentezidir Yunus’un şaheseri olan bu sentezi, önceki hiçbir peygamberde, düşünürde, sanatçıda, şairde bulmak mümkün değil
Türk ozanı, eski Yunandan ve Roma’dan, Doğu dinlerinden, eski Türklerin insancı düşüncesinden, İslamiyetin öz değerlerinden, içinde yaşadığı bölgedeki sufilerden aldığı hümanist kavramları birleştirerek bir Türk hümanizması yaratmış ve onu Anadolu’nun yaşayan Türkçesiyle ve şiirsel boyutlarla işleyerek Türk toplumuna ve Türk kültürüne sürekli ve etkili bir ahlak olarak armağan etmiştir
Yunus’un sentezi kendisine ve Türk duyarlığına özgüdür
Yunus’taki hümanizma kaps
Batı kültürü ancak Yunus’tan yüzyıl sonra ulaşabilmiştir
Aynı kapsamı, Rönesans’ta kolektif bir çaba ile gerçekleştirmek mümkün olmuştur; oysa bizim Yunusumuzun eseri, tek bir ozanın dehasından doğmuştur
Dünyanın hümanizma tarihinde Yunus’un önemi, bunun içinde de üstündür
Yunus Emre, hümanizma sentezini sadece Batıdaki uyanıştan önce yapmış olmakla değil, insanlar arasında düşmanlıkların ve bölününtülerin kol gezdiği bir çağda yaratılmasıyla da hayranlığımızı kazanmıştır Yunus, insanlık sevgisini ve yeryüzü birliği anlayışını Moğolların yaptığı akınları ve üstüste kaç Haçlı seferinin allak bullak ettiği bir bölgede, İslam – Hıristiyan düşmanlıklıkları ve İslamiyet içinde korkunç mezhep kavgaları sürüp giderken dile getirmişti
Yıkıntı, kan, öç ve kin çağında, Yunus insanlar arasında kardeşliğin ve yeryüzünde barışın, birleşmenin, dayanışmanın değerlerini belirtiyordu
Yunus’un hümanizması, insanın yeryüzündeki en önemli gerçek olduğu ve Tanrıyı kendi içinde taşıdığı kavramdan başlayarak manevi yaşantının kalıplaşmış dine üstün olduğu, sevginin ve barışın en güçlü ahlakı yarattığı, insan değerine ve haysiyetine bel bağlamak gerektiği, bütün dinleri ve bütün ulusları bir tutmak ve bağdaştırmak ülküsünün en dürüst ilke olduğu gibi temel hümanist düşünceleri yoğun ve ahenkli şiirlerle yaymıştır
Türk ozanı, Allah’a inanan ve İslamiyetin yobazlar elinde yozlaşan yorumlarını reddedip öz değerlerini benimseyen gerçek bir “mümin” dir Hümanizması Tanrıyla başlar, Tanrıyla biter
Türk şiirinde ilk defa Tanrıyı insanlaştıran ve insanı Tanrılaştıran ozan, Yunus Emre olmuştur
Bugünün Türkçesiyle yazılmış gibi duru ve akıcı bir şiirinde, Yunus Tanrıyı uzun uzun aradıktan sonra insanın canevinde bulduğunu anlatmıştır:
Bu tılsımı söyleyen
Türlü dilde söyleyen
Sığmış bu can içinde
Çok aradım özledim
Yeri göğü aradım
Çok aradım bulamadım
Buldum insan içinde
Tanrıyı “insan” da, “can içinde” bulan Yunus, insanı Tanrı gibi ya da Tanrıyı insan gibi konuşturmuştur:
Evvel benim ahir benim canlara can olan benim
Bu tanrı – insan ilişkisi, Yunus’ta insana inanç ve sevgi olarak kendini gösterir:
Yaratılmışı severiz
Yaratandan ötürü
Yunus’un hümanizmasında, inancın manevi yaşantısıdır önemli olan:
Ararsan Mevlanayı kalbinde ara
Kudüste Mekkeden Hacda değildir
Yunus Emre der Hoca
Gerekse var bin hacca
Hepsinden iyice
Bir gönüle girmektir
Yüz Kabeden yeğrektir
Bin gönül ziyareti
İnsan değerlerine ve haysiyetine inanan hümanist, güçlünün zayıfı hırpalamasını, zenginin yoksulu sömürmesini, imtiyazlının bahtsızı ezmesini kınar:
Gitti beyler mürüveti
Binmişler birer atı
Yediği yoksul eti
İçtiği kan olusar
“Aşk gelicek cümle eksikler biter” diyen Yunus Emre’nin hümanizması, Tanrıyı, insan değerini, var olmanın sevincini kutlar ve insan haysiyetine saygı, manevi yaşantıya inanç, dinlerin çerçevesini aşan bir Tanrı anlayışına bağlılık, insanın kardeşliğine güvenç ve her zaman, her yerde sevgi ilkelerine dayanan bir düşünce ve ahlaktır Bu üstün ahlakın özünü Yunus üç satırda vermiştir:
Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Kamu alem birdir bize
alıntıdır
Blogda Aramak İçin TIKLAYINIZ
|
|
Yunus Emre’nİn HÜmanİzmasi
*
Bu yazı tarih olarak: Cuma, Mayıs 01, 2009
eklenmiştir.Kategorisi
Türkçe edebiyat konuları
.
Bu yazıya yapılacak yorumlardan haberdar olmak için feed. Bu yazıya yorum yazabilirsiniz.
Kapsamlı ve ayrıntılı dokümanlar için TIKLAYINIZ