Blogda Aramak İçin TIKLAYINIZ

Ünlü Şairler


İÇİNDEKİLER




- ATİLLA İLHAN


- AZİZ NESİN


- BEHÇET NECATİGİL


- CAHİT KÜLEBİ


- CAHİT SITKI TARANCI


- NAZIM HİKMET RAN


- ORHAN VELİ KANIK


- SABAHATTİN KUDRET AKSAL


- TEVFİK FİKRET






ATİLLA İLHAN


Karşıyaka Ortaokulu’nda ve İzmir Atatürk Lisesi’nde başladığı orta öğrenimini İstanbul Işık Lisesi’nde tamamlayan Atilla İlhan ,İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde sürdürdüğü öğrenimini yarıda keserek Paris’e gitti;bir yıl sonra yurda döndü.1951’de yeniden Paris’e gitti ve iki yıl kaldı.Yurda dönüşünde çeşitli dergi ve gazetelerde çalıştı.Ali Kaptanoğlu takma adıyla film senaryoları yazdı;yönetmen yardımcılığı yaptı.1962’de bir kez daha gittiği Paris’te üç yıl kaldı ve Fransız edebiyatından çeviriler yaptı. 1965’de İzmir’e yerleşti.1968’de girdiği “Demokrat İzmir” gazetesinde başyazar ve genel yayın yönetmeni oldu. Daha sonra bir yayınevinin danışmanlık görevinde de bulunan Atilla İlhan ,Yeni ulus,Yeni Ortam, Dünya ,Milliyet gibi gazetelerde yaptığı fıkra yazarlığının yanı sıra ,televizyon dizi programları için toplumsal sorunları irdeleyen senaryolarda yazdı. 1984’de “Sanat Olayı” dergisini yönetmeye başladı. “Balıkçı Türküsü” adlı şiiri ile CHP şiir yarışmasında ödül alan Atilla İLHAN ününün yaygınlaşmasıyla ilk düz yazı denemelerine başladı.




ŞİİR KİTAPLARI




İlk şiirlerini topladığı ‘Duvar’ adlı yapıtında ,toplumcu-gerçekçi bir dünya görüşüyle ,İkinci Dünya Savaşı yıllarında ,Anadolu insanının acı ve bunalımlarla örülmüş yaşantılarından kesitler sundu.Halk şiirleriyle toplumcu-gerçekçi şiirin bileşimini kurarak ,yerli renklerden kopmadan belirli tiplerin canlı ve küçük öykülerini destansı bir hava içinde , coşkun bir duyarlık ,sağlam bir imge düzeni ,işlek bir dil ve akıcı bir anlatımla işledi.




‘Sisler Bulvarı’nda toplumsal konulardan çok bireysel yaşantıları dile getirdi.Bir anlamda ,bir başkalaşmanın ürünlerini kucaklayan Sisler Bulvarı’nda bunaltı,


umutsuzluk,yalnızlık,yolculuk ve aşk konuları ön sırayı alırken ,özgürlük, insan sevgisi,barış ,kardeşlik,vb. konular biraz olsun geriye itildi;ama sıcak bir içtenliğe yaslanan anlatımı ,uyumlu bir söyleyiş ve işlek bir dille örtüşerek lirik bir havaya büründü.




‘Yağmur Kaçağı’nda gereksiz uzatma ve betimlemelerden uzaklaşarak ,duru ve yalın bir anlatıma ulaştığı görüldü.




‘Ben Sana Mecburum’ adlı yapıtında kümelenen şiirlerinde de karamsarlık, tedirginlik,yabancılaşma ana konular olarak ön planda yer aldı;ama ses ve imge düzeni daha yetkin ve daha çarpıcı düzeye ulaştı.




‘Bela Çiçeği’ndeki bazı şiirlerinde eski şiirin sesini ve biçimlerini çağdaş bir özenle geliştirmeye çalıştı.






BEN SANA MECBURUM




Ben sana mecburum bilemezsin


Adını mıh gibi aklımda tutuyorum


Büyüdükçe büyüyor gözlerin


Ben sana mecburum bilemezsin


İçimi seninle ısıtıyorum




Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor


Bu şehir o eski İstanbul mudur?


Karanlıkta bulutlar parçalanıyor


Sokak lambaları birden yanıyor


Kaldırımlarda yağmur kokusu


Ben sana mecburum sen yoksun


Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur


İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur


Tutsak ustura ağzında yaşamaktan


Kimi zaman ellerini kırar tutkusu


Birkaç hayat çıkarır yaşamasından


Hangi kapıyı çalsa kimi zaman


Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu




Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor


Eski zamanlardan bir cuma çalıyor


Durup köşe başında deliksiz dinlesem


Sana kullanılmamış bir gök getirsem


Haftalar ellerimde ufalanıyor


Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem


Ben sana mecburum sen yoksun




Belki haziran da mavi benekli çocuksun


Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor


Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden


Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun


Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor


Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin


Kötü rüzgar saçlarını götürüyor.












AZİZ NESİN




Gerçek adı Mehmet Nusret olan Aziz Nesin , Kuleli Askeri Lisesi’nden sonra girdiği Harp okulu ile Fen Tatbikat Okulu’nu bitirerek subay oldu.Öğrenimi sırasında iki yıl Güzel Sanatlar Akademisi’nde okudu.Subaylık görevini Anadolu ve Trakya’da yapan Aziz Nesin , 1939’dan sonra Sedat Simavi’nin Yedigün dergisinde yayımlamaya başladığı şiir ve yazılarında asker olduğu için öz adını kullanmak istemediğinden çeşitli değişik takma adların yanı sıra


babasının adı olan Aziz Nesin’i kullandı ve bu adla tanındı.




“Arkadaş Hatırına” adlı ilk öyküsünü Ankara’daki Millet Dergisinde yayımlanan Aziz Nesin, üsteğmen rütbesindeyken ,1944’te ordudan ayrıldı.


Bundan sonra da Aziz Nesin imzasıyla Millet ve Yeni Adam dergilerinde öyküler yayımlamayı sürdürdü. İstanbul’a gelerek bir süre bakkallık ,muhasebecilik gibi işlerle uğraştı,sonra Yedigün dergisinde ve derginin başka bir yayını olan Karagöz’de çalıştı.




1946-1950 yılları arasında Yeni Baştan adlı siyasal tartışma gazetesini kurdu.İlk öykü kitabı Geriye Kalan da aynı dönemde yayınlandı.Bu gazetelerde çıkan yazılarından dolayı çeşitli kovuşturmalara uğradı ,hapis cezaları aldı.İşsiz kalması üstüne basından ayrılarak kitapçılık ve fotoğrafçılıkla uğraştı.




1976’da yoksul ve kimsesiz çocukların yetiştirilip eğitilerek yaşama kazandırılması amacıyla ,geliri kitaplarının kazancıyla sağlanacak olan Nesin Vakfı’nı kurdu.Gene bu vakıf adına Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı’nı çıkardı.




Yetmişe aşkın yapıtıyla Türk edebiyatının yurt içinde ve dışında en çok okunan yazarlarından olan Aziz Nesin’in çeşitli yapıtları otuz kadar ülkede sahnelenmiştir.






ŞİİR KİTAPLARI






 Sondan Başa




 Sevgiye On Ölüme Beş Kala




 Kendini Yakalamak




 Bir Aşk Var Bir de Ölüm






BEHÇET NECATİGİL




Kabataş Lisesi’ni ve Yüksek Öğretmen Okulu’nun Türk Dili Edebiyatı Bölümü’nü bitiren Behçet Necatigil , Kars Lisesi ,Çelikel Lisesi ile Kabataş Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı.1960’da başladığı İstanbul Eğitim Enstitüsü’ndeki öğretmenlik görevinden 1972’de emekliye ayrıldı.Yaptığı kitap çevirilerinin yanı sıra Türkçe’ye radyo oyunları da kazandıran Behçet Necatigil’in kendiside bu alanda ürün verdi.Ölümünden sonra ailesi tarafından Necatigil Şiir Ödülü kondu.






ŞİİRLERİNİN ÖZELLİKLERİ




İlk şiiri 1935’de Varlık Dergisi’nde yayımlanan Behçet Necatigil ,günlük yaşamın her an karşılaşılabilen olaylarını yalın ve akıcı bir dille şiirleştirdi.


Ev içi ,çarşı , park , vb. yerlerdeki gözlemlerini içe dönük kişiliğinin duyarlılığıyla pekiştirerek kendine özgü bir şiir yolu açtı.Hemen bütün şiirlerinde söz konusu konuların ağır bastığı söylenebilir.Bu şiirlerin çıkış noktası ,ozanın kendi yaşam deneyimleri ve birikimidir.İlk üç kitabındaki şiirler


Garipçilerin söyleminden izler taşımasına karşın ,özgün Necatigil şiirinin yapısını ortaya koyarlar.Necatigil’in şiiri ,akılcı bir duyarlığın belirlediği


,dolayısıyla yaşamı yargılayan bir söylemin oluşturduğu şiirdir.Kullanılan sözcükleri en aza indirgeyerek ve çağrışımlarla yükleyerek yazma onun şiir yönteminin temelini oluşturur.




BAŞLICA YAPITLARI




 Kapalı Çarşı (1945)


 Çevre (1951)


 Evler (1953)


 Eski Toprak (1956)


 Dar Çağ (1960)


 Yaz Dönemi (1963)


 Divançe (1965)


 İki Başına Yürümek


 Zebra (1973)


 Kareler Aklar (1975)


 Beyler (1978)


 Söyleriz (1980)












BARBAROS MEYDANI




Biliyorum ,ayıp ve manasız


Ama peşlerinden gidiyorum


Gezmeye çıktıları vakit


Ana kız.




Utanır da belki


Anasının sırtındaki


Yeldirmeden


Kız bir adım önde gider


Sezdirmeden.




Beşiktaş’ta Barbaros Meydanı


Sağı anıt,solu türbe


Ortası kare şeklinde


Parkıdır yoksulların


Bilhassa yaz ayları.




Fidanların ,mezarların önünde


Yontulu taşlar çepçevre


Yer yer banklar konulmuş


Meydana dolmuş millet


Sıra sıra oturmuş.


Ah genç kız kalbi,


Sıralara bakar elbet.




Meydanın ilersi deniz kıyısı


Karaya çekilmiş kayıklar,


İskele gazinosu yanda


Sulara dökülmüş ışıklar


Üsküdar şu karşısı...




En gürültülü şarkılar


Çalarken plakta


Onlar orda oturur


Denize bakarlar.


Avunmaya muhtaç bu gençlik


Ey kız anası ihtiyarlar


Ey denizlerden esen serinlik.


CAHİT KÜLEBİ




Sivas Lisesi’nden sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü’nü (1940) İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi olarak bitiren Cahit Külebi ,Antalya Lisesi ,Ankara Devlet Konservatuarı ,Ankara Gazi Lisesi gibi okullarda edebiyat öğretmenliği ,Milli Eğitim Bakanlığı müfettişliği yaptı,


Kültür ataşesi ve öğrenci müfettişi olarak İsviçre’de bulundu.Yurda dönünce önce kültür müsteşar yardımcısı ,sonra da Milli Eğitim Bakanlığı başmüfettişi olarak çalıştı.1972’de emekli oldu.1976’da getirildiği Türk Dil Kurumu genel yazmanlığı görevini 1983’e kadar sürdürdü.






ŞİİRLERİ




İlk şiirleri Nazmi CAHİT takma adıyla Gençlik dergisinde çıkan,daha sonra Varlık ,Sokak ,Söz ,İnsan,Yaratış ,Oluşum ,vb. dergilerde sürekli şiirler yayımlayan Cahit Külebi yeni şiirin olanaklarıyla geleneği ustaca birleştirmeyi halk kültürü kaynaklarından soylu ama yalın imgeler çıkarmayı başardı.Adamın Biri’nde topladığı şiirlerde yurt gerçeklerini ,kırsal kesim insanının acılarını, tasalarını ,öfkelerini ,sevinçlerini ,özellikle yarım ve iç uyaklar da kullanarak yalın ve içten bir dille şiirleştirdi.Rüzgar’da kentlerin karmaşık yapısında sıkışıp kalan ,arayışlar içinde olan insanların duygularını ,düşüncelerini ,eğilimlerini bir türkü tadında yansıttı.




Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda adlı uzun şiirinde ,Atatürk ve Kurtuluş Savaşı’nı halk şiiri geleneğine yaslanan duyarlı ve destansı bir dille anlatan Cahit Külebi, Yeşeren Otlar,Süt gibi yapıtlarında şiir dünyasını daha da derinleştirerek değişik bir anlatıma ulaştı.




Sağlam bir gerçekçilik temeline oturttuğu şiirlerinde sözcükler arası çağrışımların ilgisini önce dizelere,sonra da şiirin bütününe yayarak anlamlı ve iletisi sağlam şiirler verdi.




BAŞLICA YAPITLARI




 Adamın Biri


 Rüzgar


 Yeşeren Otlar


 Şiirler


 Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda


 Süt


 Yangın








DOSTLARA TÜRKÜ






Dostlar bilin ki burada


Bir fakir Cahit Külebi


Garaja çekilmiş hurda


Paslanmış kamyonlar gibi


Bekler durur Ankara’da.






Ne kadın, ne aşk, ne kumar


Ne çalışmak, akşama dek;


Yüz vermez oldu sokaklar


Bir bardak su, biraz ekmek,


Yaşa yaşadığın kadar!






Gel be dünyalık hevesim


Sokul bir parça yanıma!


Toplasalar çıkmaz sesim


Bütün kızları başıma,


Gelmez elimi süresin.






Hasreti yeşerten, ufak


Ufak esen mavi rüzgâr


Nerde rüyalı ve uzak


Bildir gezdiğim tarlalar!


Dul bir kadın kadar sıcak!


























CAHİT SITKI TARANCI




Ortaöğrenimini Galatasaray Lisesi’nde tamamlayan Cahit Sıtkı Tarancı,Mülkiye Mektebi’nde başladığı siyasal bilgiler öğrenimini Paris’te sürdürmek üzere Fransa’ya gitti ,ama İkinci Dünya Savaşının patlaması üzerine Türkiye’ye döndü.Çeşitli kuruluşlarda çevirmen ve memur olarak çalıştı.1945’de yakalandığı hastalığın tedavisi için götürüldüğü Viyana’da vefat etti.




ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ




İlk şiirleri 1930’dan sonra Muhit ve Servetifünun dergilerinde çıkan Cahit Sıtkı Tarancı ,bu şiirlerinde ,aradığı yolu bulmuş bir sanatçı niteliğindedir.Dönemin bunalımlı koşulları içinde birçok ozanın yöneldiği yaşama sevinci ve buna koşut olarak ölüm korkusu,onun ilk şiirlerinden başlayarak hemen bütün şiirlerinde yer aldı.Toplumsal koşulların içinde bunalan insanın bireysel gerçekliğini anlatan 1930 ve 1940 yıllarının ozanlarından,toplumsal sorunları ikinci plana atmasıyla Garipçilerden,ilk şiirleriyle birlikte ortaya koyduğu ve daha da geliştirerek ,ince bir duyarlığa ulaştırdığı lirizmiyle ayrıldı.




Bilincinde, belki de bilinçaltında yer etmiş olan ölüm duygusunu ,yaşama sevgisini temel alıp şiirleştirerek dengeledi.Bu bakımdan Cahit Sıtkı Tarancı’nın ölümü konu alan şiirlerinde bile yaşama bağlılığı anlattığı söylenebilir.




Şiirinde dil ,biçim ve güzelliği amaçladı.Döneminde toplumsal çalkantılardan ve olaylardan pek etkilenmedi ve şiirinde yansıtmadı.




Dizeye önem verdiği kadar ,şiir bütününün sağlam bir yapı oluşturmasını da amaçladı.Hece ölçüsünü kullandığı şiirlerinde ,bu ölçünün olanaklarını en iyi biçimde değerlendirdi,ancak heceyi halk şiirinin sesinden çok,özgün bir şiir sesi yaratmada araç olarak kullandı.Fazlalıklardan arınmış ,tümce yapısı sağlam şiir diliyle ,Türkçe’yi en iyi kullanan ozanlar arasında yer alarak dönemini etkiledi.




YAPITLARI




 Ömrümde Sükut


 Otuz Beş Yaş


 Düşten Güzel


 Sonrası


 Bütün Şiirleri (Asım Bezirci)












DESEM Kİ






Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır


Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor


Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini


Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim


Senden kopardım çiçeklerin en solmazını


Toprakların en bereketlisini sende sürdüm


Sende tattım yemişlerin cümlesini.


Desem ki sen benim için,


Hava kadar lazım,ekmek kadar mübarek


Su gibi aziz bir şeysin


Nimettensin,nimettensin!


Desem ki...


İnan bana, sevgilim inan.


Evimde şenliksin,bahçemde bahar;


Ve soframda en eski şarap.


Ben sende yaşıyorum,


Sen bende hüküm sürmektesin.


Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,


Rüzgarlarla,nehirlerle,kuşlarla beraber.


Günlerden sonra bir gün


Şayet sesimi fark edemezsen,


Rüzgarların,nehirlerin,kuşların sesinden


Bil ki ölmüşüm.


Fakat yine üzülme,müsterih ol;


Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,


Ve neden sonra,


Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede,


Hatırla ki mahşer günüdür,


Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.


















NAZIM HİKMET RAN




GALATASARAY Lisesi ve Numune Mektebi’nde okuduktan sonra ,girdiği Heybeliada Bahriye Mektebi’ni bitirerek deniz subayı olan Nazım Hikmet , Hamidiye kruvazörü güverte subayı oldu.Ancak bu sırada hastalanarak sağlık kurulu raporuyla mesleğinden ayrılmak zorunda kaldı.Aynı yıl ,Kurtuluş Savaşı’na katılmak amacıyla ,Anadolu’ya geçti.Kısa bir süre Bolu Lisesi’nde öğretmenlik yaptıktan sonra Batum yoluyla SSCB’ne gitti.Moskova’da iktisat ve toplumbilim okudu,Rusça öğrendi.




1924’de yurda döndükten sonra serbest ölçüyle yazdığı şiirlerinde toplumsal sorunları işlemeye başladı. Aydınlık dergisinde yayımlanan bazı şiirlerinden dolayı hakkında kovuşturma açıldığını öğrenince SSCB’ne geçti.Yapılan yargılama sonucu mahkum edildi. 1928’de çıkan genel af yasasından yararlanarak geri dönerken, pasaport yasasına aykırı davranmak suçundan kısa bir süre Hopa cezaevinde


tutuklu kaldı.Tutuklu olarak getirildiği Ankara’da serbest bırakıldıktan sonra İstanbul’a yerleşerek çeşitli gazete ve dergilerde çalışmaya ,sinemayla uğraşmaya ve şiirleriyle oyunlarını yayımlamaya koyuldu.




YAPITLARININ ÖZELLİKLERİ




Nazım Hikmet’in şiiri ,ozanın yaşamı boyunca biçim ve içerik olarak gelişmiş ve değişmiştir.1914’den başlayarak ,SSCB’ne gittiği 1921’e kadar süren dönemde yazdığı ilk şiirleri biçim ve içerik bakımlarından,dönemin şiir özelliklerini taşır.Genellikle kıta biçimini ,sarmal ve çapraz uyağı kullanır; hemen tüm şiirlerinde önemli bir yer tutan uyak bağımlılığı,uyağın


yardımıyla yaratılan ritim ,bu dönem şiirlerinin en belirgin biçimsel özelliğidir.Hece ölçüsünün başarıyla kullanıldığı bu şiirlerde duyarlığın egemen olduğu ulusal konularla romantik aşk konusunu işlemiştir.




Gelenekle hiçbir zaman bağını koparmayan Nazım Hikmet bu dönem şiirlerinde Divan ve Halk şiirinin deyiş özelliklerinden yararlandı.




BAŞLICA YAPITLARI


 Güneşi İçenlerin Türküsü


 Sesini Kaybeden Şehir


 Gece Gelen Telgraf


 Kurtuluş Savaşı Destanı


 Dört Hapishaneden


 Memleketimden İnsan Manzaraları






YAŞAMAYA DAİR




Yaşamak şakaya gelmez,


büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın


bir sincap gibi mesela,


yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,


yani bütün işin gücün yaşamak olacak.


Yaşamayı ciddiye alacaksın,


yani o derecede, öylesine ki,


mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,


yahut kocaman gözlüklerin,


beyaz gömleğinle bir laboratuarda insanlar için ölebileceksin,


hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,


hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,


hem de en güzel en gerçek şeyin


Yaşamak olduğunu bildiğin halde.




Bugün Pazar




Bugün pazar.


Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.


Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün


bu kadar benden uzak


bu kadar mavi


bu kadar geniş olduğuna şaşarak


kımıldamadan durdum.


Sonra saygıyla toprağa oturdum,


dayadım sırtımı duvara.


Bu anda ne düşmek dalgalara,


bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karim.


Toprak, güneş ve ben...


Bahtiyarım...








ORHAN VELİ KANIK




Ankara Gazi Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde bir süre okuyan ,ardından da PTT genel müdürlüğünde çalışan Orhan Veli Kanık ,ilk şiirlerini 1936’da Varlık dergisinde Melih Cevdet ve Oktay Rifat’ın şiirleriyle birlikte yayımlayarak dikkati çekti.




Varlık’ta çıkan şiirleri birbirine karşıt tepkiler doğurdu;Nurullah Ataç,Orhan Veli,Melih Cevdet ve Oktay Rifat’taki şiir yeteneğini sezip ,gelenekten tümüyle ayrı bir şiir anlayışını ortaya koyan bu ozanları desteklerken,eski şiir geleneğine bağlı olanlar onları alay ve küçümsemeyle karşıladılar.1941’de


Üç arkadaş ortak bir yapıt olan Garip’i yayımladı.Orhan Veli,yedek subaylığından sonra ,Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’nda memurluk yaptı.Bu görevinden ayrıldıktan sonra Yaprak dergisini çıkardı.Ölümünden sonra ,arkadaşları dergiyi Son Yaprak adıyla,tek yaprak olarak yayımlayıp kapattılar.




ŞİİRLERİ




Orhan Veli’nin şiir yazmaya başladığı yıllarda ,Türk şiirinde ,özellikle toplumsal sorunları ,doğalcı anlatım biçimiyle ve serbest nazımla dile getiren toplumcu ozanların şiirleriyle ,eski hececi şiirin giderek yozlaşan şiirleri yürürlükteydi.Her iki şiir anlayışının da ortak özelliği ,duyarlıktan çok aşırı duygusallığa yönelerek “şairane”yi ön plana alıp yazmalarıydı.




Orhan Veli ilk şiirlerinde Milli Edebiyat anlayışının evrimleşmesiyle oluşan,Beş Hececiler ile yaygınlaşan şiir anlayışından ayrılmadı.Bu şiirler hece ölçüsünün kurallarıyla yazılmıştı.Daha sonraki şiirleri kadar yaşamla içli dışlı olmayan bu şiirlerde dil,günlük konuşma dilinin yakınındadır,ama aynı değildir.




YAPITLARI




 Garip


 Vazgeçemediğim


 Destan Gibi


 Yenisi


 Karşı










AĞACIM






Mahallemizde


Senden başka ağaç olsaydı


Seni bu kadar sevmezdim.


Fakat eğer sen


Bizimle beraber


Kaydırak oynamasını bilseydin


Seni daha çok severdim.


Güzel ağacım!


Sen kuruduğun zaman


Biz de inşallah


Başka mahalleye taşınmış oluruz.




ANLATAMIYORUM


Ağlasam sesimi duyar mısınız,


Mısralarımda;


Dokunabilir misiniz


Göz yaşlarıma ,ellerinizle?


Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,


Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu


Bu derde düşmeden önce.


Bir yer var ,biliyorum,


Her şeyi söylemek mümkün;


Epeyce yaklaşmışım ,duyuyorum;


Anlatamıyorum.




SABAHATTİN KUDRET AKSAL


İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitiren ,Sabahattin Kudret Aksal,İstanbul’da çeşitli öğretim kurumlarında felsefe öğretmenliği Çalışma Bakanlığında iş müfettişliği ,İstanbul Belediyesi Müfettişliği,Belediye Konservatuarı ve Şehir Tiyatroları müdürlüğü gibi görevlerde bulundu.1977’de emekli oldu.


ŞİİR ANLAYIŞI


İlk şiiri Varlık dergisinde yayımlanan Sabahattin Kudret Aksal,öykü ve tiyatro dalında da yapıtlar ortaya koymuştur.İlk şiirlerinde özellikle Orhan Veli ve Cahit Sıtkı Tarancı’nın etkileri görülür.


Günlük yaşamdan verdiği kesitlerle yaşamı şiire geçirmeye çalışan ozan ,kendi “kaygılarını” , “yüreğindeki tatsızlıkları” anlatır;çevredeki insanların acıklı durumunu dile getirir.


Yaşamı “sürgit yanlış” sayan,bu yüzden şiirini yalnızlık,sakin yaşama ,gemiye binip düşsel bir evrene gitme gibi konular çevresinde geliştiren Sabahattin Kudret Aksal, bir konuşmasında “Şiir ne yargılar,ne açıklar.Sadece bir izdüşümü saptar,okura o izdüşümünü vermek ister(...)” demiştir.


Simgeye pek yaslanmayan ,ama yalın imgeleri ustaca yaratan Aksal, “şiirde aradığı başlıca ölçütlerden birinin ezgisel bir aydınlık” olduğunu açıkça belirtmiş ,şiirde dilin kullanımıyla sağladığı etkileyici anlatımı,öykü ve oyunlarında da sağlamaya çalışmıştır: “Şiir düz yazımsal da olabildiğine göre, neden bir öykü şiirin ta kendisi olmasın , şiire çok yakın olmasın!”.Öykülerinde de kişisel yaşantılardaki küçük mutlulukları ,yaşama sevincini,gözlem ve ayrıntı zenginliği içinde tasarlanmış bir düşsel yaşama temel yapmaya çalıştığı görülür.


BAŞLICA YAPITLARI


 Şarkılı Kahve


 Gün Işığı


 Duru Gök


 Zamanlar


 Bir Zaman Düşü


 Buluşma


 Elinle


 Çizgi


 Eşik






AŞKA BENZER




Aşka benzer bir duygu uyanmaya görsün içimde


Dağılır gider kaygılarımın bulutu


Gözümde aranır tazelenir mavi


Kulaklarımda eski yolculuklardan bir uğultu


Donuverir söyle bir dünya, kayar yerinden ağaç


Sudaki çağrı ne havada bu ne koku böyle


Görünce alışkanlıkların tükendiği dostlukların da


Çıkıverdiğini çevremin ortaya bir başka kılıkla


Bir karıncalanmadır duyarım ayaklarımda


Elden geçirilmiş direkleri, yelkeni yeni


Yosunu alınmış tekneler de böyle olur olursa


Çaresiz, artık kimse tutamaz beni


Evimmiş,işimmiş ,kentimmiş anlamam


Eşyasını dağıtıp yola düşen kişi örneği


Basar giderim bir bilinmedik yere doğru


Budur derim ne de olsa bu işin gereği


Bundan sonra bana artık yol görünsün


İster bir yeşil ağaçlık arasında


Bir toprak, ister susuzluktan çatlamış kıraç


Yüreği ışımışsa bir kez ne der görüntü adama


Yoldayım ya gene de gelmez aklıma


Bu deli tutku düşüme tez ulaşmak için mi


Belki de ereğim başka, bir güzel kaçmak


Neyin nesi bu olan biten bilmem ki


Gözümde arınır tazelenir mavi


Kulaklarımda eski yolculuklardan bir uğultu


Aşka benzer bir duygu uyanmaya görsün içimde


Dağılır gider tüm törelerin bulutu.












TEVFİK FİKRET




Tevfik Fikret, bundan tam 127 yıl önce, 24 Aralık 1867'de İstanbul’da


Aksaray’ın Kadırga semtinde doğdu. Baba tarafı Çankırılı, annesi ise


Müslüman olmuş Sakızlı bir Rum’un kızı idi. Fikret, 12 yaşındayken, annesi ile


dayısı hacdan dönerken koleradan öldüler. Böylece öksüz kalan Fikret'i bu olay


haliyle çok sarsmış, kız kardeşi ile kendisine bundan sonra yengesi ile


anneannesi bakmıştır.




Fikret, 1888'de Galatasaray Lisesi'ni birincilikle bitirdi. Uslu, duygulu,


çalışkan bir öğrenciydi. Hocaları arasında Muallim Naci, Recaizade Ekrem gibi


günün seçkin öğretmenleri vardı. Şiire lise öğrencilik yıllarında başlamış ve


ilk şiirini 1883'te yayımlamıştır.




Liseden mezun olduktan sonra önce Hariciye Nezareti (Dışişleri Bakanlığı), az


sonra da Maarif Mektubi Kalemi'nde çalışmaya başladı. İş hafifti. Gecikmiş


aylıklarını da geri çevirerek ayrıldı. Bir akrabasının yardımıyla Sadaret


Mektubi Kalemi'nde düşük bir ücretle kısa bir süre çalıştı. 1889 Ağustos'una


gelindiğinde dördüncü işine İstişare Odası'nda muavin olarak başlıyor, ayrıca


Yüksek Ticaret Okulu'nda Fransızca ve Türkçe dersleri veriyordu. Ertesi yıl, 22


yaşında, kuzeni, Kız Öğretmen Okulu Öğrencisi, 14 yaşındaki Nazime hanımla


evlenip dayısının evine içgüveyi girdi.




Bu sırada, çeşitli şiir yarışmalarında birincilikler kazanıyordu. 1894'te,


Malumat gazetesinin kurucuları arasında yer aldı. Aynı yıl işinden ayrılıp,


Galatasaray Lisesi'nde (Mekteb-i Sultani) Türkçe Öğretmenliğine başladı. Ancak,bütçe kısıntısından ötürü maaşlar kesintiye uğrayınca 1895'te ayrıldı. Aynı yıl, Haluk doğdu. Bir yıl sonra Robert Koleji'nde Türkçe öğretmenliğine atandı.


Bu sıralarda yazdığı şiirlerde aşk, ev, doğa temalarını işlemiştir.




YAPITLARI




 Rübab-ı Şikeste


 Haluk’un Defteri


 Şermin




Kitaplarına girmemiş olan şiirleri, Cevdet Kudret’in düzenlediği Tevfik Fikret Son Şiirler; Murat Uraz’ın düzenlediği Tevfik Fikret ve Kitaplarında çıkmayan Şiirler adlı kitaplarda yayımlandı.






ÖKSÜZ




“Her gün mektebe gelirken


Kulübesinin önünden


Geçtiğiniz fakir kadın


Pek hastadır, belki yarın


Çocuğu öksüz kalacak;


Bilmem onu kim alacak?


Onlar için


Dua edin!"


-Bugün derste hoca efendi


Bize bunları söyledi.


Kuzum anne, öksüz nedir?


- Öksüz, öksüz... Ah! Sen de bir


Yarım öksüz değil misin?


Büyüdün de onun için


Söylüyorum; güzel ninen


Kaç yıl oldu bu alemden


Çekileli... ben halanım;


Vakıa ben de ananım.


Baban asker, uzak yerde;


Kim bilir, hangi çöllerde


Sayıklıyor şimdi seni!


Görmedin nineciğini;


Sen dünyaya geldiğin gün


O dünyadan gitti, küskün.


- Ben onu hiç bilmiyorum.


- Evet, bilemezsin yavrum.


Görmedin ki...


- Yalnız bilsem,


Size benzer miydi, ninem?


-Hayır, benzemezdi, fakat


Biz sana benzeriz, şefkat;


Öksüzüz, ben de, baban da.


Bil ki evladım, cihanda


Yarım öksüzler pek çoktur.


Bil de teselli bul biraz.


Hayır, birlikte yaşamaz


Kimsenin anası, babası.


Vatan, öksüzler anası


Yaşatırsak, bir o yaşar...


Yaşasın ta haşre kadar!

*
Academics Art History  Blogs - BlogCatalog Blog DirectoryAcademics Blogs - Blog Top Sites