Blogda Aramak İçin TIKLAYINIZ

Türkiye Türkçesi


Türkiye Türkçesi



Bu günkü Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde konuşma ve yazı dili olarak kullanılan Türkçe'ye verilen addır. 1908'den sonra baş*layıp halen devam etmekte olan devredir.

Türkçe uzun zamandan beri büyük bir değişme içerisinde bu*lunmaktadır. Bu değişme XIX. yüzyılın başından, yani Tanzimat'tan beri hızını gittikçe arttıran bir değişmedir. Tanzimat bir yeniden düzenleme hareketidir. Önceleri yalnızca siyasî ve askerî alanlar için düşünülen bu düzenleme git gide millî kültürümüzün diğer sahala*rını da içine aldı ve dünya görüşümüze büyük bir değişiklik getirdi. Bununla bin yıldan beri içinde yaşanılan kültür çevresi, İslâm kültür çevresi bırakıldı ve onun yerine Batı'nm hayat tarzı benimsendi. Kültür çevresini değiştirme gibi büyük bir hadiseden dilin etkilen*memesi ise mümkün değildi. Mevcut dili sosyal gelişmenin önünde bir engel olarak gören Tanzimatçılar önce dil meselesine eğildiler.Dilde tabii söyleyiş ve tabii yazılışı esas alarak halka halkın diliyle hitap etmeyi gaye edindiler. Fakat bu düşüncelerini pek uygulayamadılar. Tanzimat'tan sonra Servet-i Fünun ve Fecr-i Aticiler bir kenara bırakılırsa, dildeki esas gelişme II. Meşrutiyet'ten sonra millî dil ve millî kültür fikrinin doğmasıyla meydana geldi. Çünkü millî uyanışın olduğu her yerde dile doğru bir yönelme kendini göster*mektedir. II. Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e uzanan devre ise dilde ve edebiyatta milliyetçilik düşüncesinin ağır bastığı bir dönemdir. Bu*günkü Türkiye Türkçesi de, niteliği bakımından dilde milliyetçilik hareketinin ortaya çıkardığı, konuşma dilinden yeni bir yazı dili meydana getirme hamlesiyle teşekkül etmiştir. Bu bakımdan baş*langıcını Yeni Lisan hareketine dayandırmak yanlış olmayacaktır.

a) Yazı Dili

Tanzimat'la birlikte güçlenen dilde sadeleşme düşüncesi 1911'de Selanik'te Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Ali Canib ve arka*daşları tarafından çıkarılmakta olan Genç Kalemler dergisinde, ilk defa sistemli bir şekilde ortaya çıktı. Bunlar millî bir edebiyatın an*cak millî bir dille meydana getirilebileceğini öne sürerek "Yeni Li*san" hareketini başlattılar. Bunların temel prensipleri şunlar idi:

1.Yazı dilini konuşma diline yaklaştırmak, mümkün olduğu kadar İstanbul halkının konuştuğu gibi yazmak.

2. Dilimizdeki Arapça ve Farsça gramer kurallarını kullanma*mak ve bu kurallarla yapılan isim ve sıfat tamlamalarını -bazı istis*nalar dışında- kaldırmak.

3.Dilimizde kullanılan Arapça ve Farsça kelimelerle kurulacak isim ve sıfat tamlamalarını Türkçe kurallara göre yapmak.

4. Arapça, Farsça kelimeleri Türkçe'de söylendikleri gibi yaz*mak. Dilde kullanılan bütün Arapça ve Farsça kelimeleri atmak ge*rekmediğinden, ilmî terimlerle Arapça kelimelerin kullanılmasına devam etmek

5. Otekı Türk lehçelerinden kelime almamak

6. Bu prensiplerden hareket ederek millî bir dil ve millî bir ede*biyat meydana getirmek.

Balkan Harbi'nin felâketle sonuçlanması, milliyetçilik duygu*sunu kuvvetlendirdi. 1912 yılında faaliyete geçen Türk Ocağı Türk*çülük akımının merkezi haline geldi. Daha önce sade Türkçe akı*mına karşı olan Fuat Köprülü de bu çalışmalara katıldı. Türk Ocağı, Türk Yurdu dergisinin yanı sıra ayrıca halka hitap eden ve çok sade bir dille hazırlanan Halka Doğru (1913) ve Türk Sözü (1914) adlı dergileri de yayımladı. 1917 yılında Ziya Gökalp ve arkadaşları ta*rafından çıkarılan

Yeni Mecmua ise sade Türkçe ve millî edebiyat akımının güçlenmesinde büyük bir rol oynadı. Yeni Lisan hareketi, dili Osmanlı Türkçesi'nin bütün Arapça ve Farsça kurallarından arındırıp İstanbul Türkçesi'ne dayalı yeni bir yazı dili oluşturma hedefine yönelttiğnden kısa zamanda yaygınlaşıp benimsendi.Yeni Mecmua'da şiirler yayımlamaya başlayan Yahya Kemal, İstanbul Türkçesi'nin en güzel örneklerini verirken, "hecenin beş şairi" diye adlandırılan Halid Fahri, Orhan Seyfi, Yusuf Ziya, Enis Behiç ve Faruk Nafiz şiirleriyle sade Türkçe'nin en güzel örneklerini ortaya koydular. Ayrıca bu sanatçıların dışında Mehmed Akif, Ziya Gökalp, İbrahim Alaeddin, Şükûfe Nihal, Halide Nusret, Kemaled-din Kâmi, Necmeddin Halil, Ömer Bedreddin, Necip Fazıl, Refik Halid, Halide Edip, Yakup Kadri, Reşat Nuri ve Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şahsiyetler de sade Türkçe akımını şiir, hikâye, roman ve diğer yazılarıyla temsil eden belli başlı sanatçılardır. Türkçe bu sanatkârların kaleminde en güzel ifadesini buldu.

b) Anadolu Ağızları

XI. yüzyıldan başlayarak büyük kitleler halinde batıya göç eden Oğuz boyları eski Oğuz şivesini geniş coğrafî alanlara yaymışlardı. Anadolu'da gelişen Türkçe bu şivenin zaman içinde bölündüğüfarklı şivelerden en büyüğüdür. İşte bu şivelerin Anadolu ve Bal*kanlarda farklılaşmış ağızlarına Anadolu ağızlan denir.

Anadolu ağızlarının oluşmasında en önemli etken, XI. yüzyıldan itibaren bu bölgelere yayılan Oğuz boylarının farklı ağız özellikle*rine sahip bulunmalarıdır. Ayrıca yurt içinde yüzyıllarca süren göç*lerin ve yeniden yerleşmelerin de bu oluşumda etkisi olmuştur. Bu*nun yanında, az da olsa, Anadolu'daki eski yerli dillerin ve ve çeşitli zamanlarda Anadolu'ya gelen Oğuz dışı Türk unsurların da ağızların oluşumuna katkıları olmuştur.



XIII. yüzyıldan beri yazılı örneklerine rastlanan Anadolu Türk-çesi'nde o dönemlerden belirgin bir ağız ayrılığından söz etmek pek mümkün değildir. Hatta Azeri Türkçesi dahi o dönemde farklılaşmış bir şive değildi. Anadolu ağızlarının farklılaşmaları o zamandan bu yana geçen süre içinde olmuştur. Ağızlarda rastlanan ayrı şekillerin köklerini Anadolu Türkçesi'nin ilk devresini oluşturan ve "Eski Anadolu Türkçesi" diye adlandırılan dönemde bulmak mümkün*dür

Aynı veya benzer niteliklere sahip bu ağızlar, Anadolu'nun belli bölgelerinde kümelenmiş olmakla beraber, oluşturdukları bölgeler*de belli sınırlar içinde katıksız bir gelişmeye tabi değillerdir. İşte bu durum ağızların tatmin edici bir sınıflandırmaya tabi tutulmasını geciktirmiştir. Bununla birlikte bu ağız gruplarına ait pek çok mal*zeme toplanmış ve buna göre ağızlar bir sınıflandırmaya tabi tutul*muştur.

Anadolu ağızları üzerinde ilk sınıflandırma denemesini İ. Künos yapmıştır. 1896 yılında yaptığı sınıflandırmada Künos, ağızları şu gruplara ayırmşıtır. Ancak bu gruplandırma her hangi bir ilmî esasa göre yapılmış değildir:

1.İzmir ile Bursa arasında Zeybekçe.

2. Kastamonu ağzı.

3. Karadeniz'in doğu kıyılarına doğru Lazca.

4.Harputça.

5. Mersin'le Konya arasında Karamanlıca.

6. Kızılırmak havzasında Ankara ağzı.

7.Anadolu'da dağınık olarak yaşayan yörük ve Türkmenler.

Ağızlar üzerindeki bir başka sınıflandırma da Ahmet Caferoğlu tarafından yapılmıştır. A. Caferoğlu Rumeli ağızlarının dışındaki Anadolu ağızlarını şu gruplara ayırmşıtır:

1.Güney batı ağızları (Bandırma'dan Antalya'ya kadar).

2. Orta Anadolu ağızlan (Afyon'dan Elazığ ve Erzurum'a kadar).

3. Doğu ağızları (Elazığ ve Erzurum'dan doğu sınırına kadar)

4. Kuzey doğu ağızları (Samsun'dan Rize'ye kadar)

5.Güney doğu ağızları (Gaziantep, Adana, Antalya ve civarı)

6. Kastamonu ağzı

*
Academics Art History  Blogs - BlogCatalog Blog DirectoryAcademics Blogs - Blog Top Sites