Blogda Aramak İçin TIKLAYINIZ

.:Rusya


HÜKÜMETLER


1993 Anayasası'na göre dört yıllık süre için seçilen ve atanan bir meclis (başbakanı yasama organı tarafından onaylanmış olmalıdır) yardımıyla, ülkeyi yöneten devlet başkanı tarafından büyük yönetici güçler denetim altına alınmaktadır. İki meclisli parlamento, dört yılık bir dönem için seçilen 450 milletvekilinden oluşan Duma ile 178 üyeli Federasyon Konseyi'nden -bölgesel yasama organları ve her ülkenin topraklarını yönetenlerden oluşmaktadır- meydana gelmektedir. Federasyonu oluşturan bu topraklar arasında 21 cumhuriyet, 49 oblast (bölge), 6 eyalet, 1 özerk oblast, 10 özerk okrug (mıntıka) ve özel yönetim statüsüne sahip iki şehir (Moskova ve St Petersburg) vardır.




TARİH




Devrimden Önceki Rusya ve Sovyetler Birliği:


9. yüzyılda, İskandinavya'dan gelen Viking kabileleri güneye, Avrupa Rusyası'na doğru, Baltık ve Karadeniz'e bağlanan ana su yollarını takip ederek hareket etmişlerdir.


13. yüzyıldaki Moğol istilasına kadar devam eden ilk monarşik hanedan Kiev'i başkent yapmıştır. Asya kıtasına yayılan Moğol İmparatorluğu birkaç topluluğa ya da bireysel krallıklara bölünmüştür; Rusya, Altınordu Hanlığı hükümranlığı altına girmiştir. Sonraki iki sene boyunca Moskova, eyalet başkenti ve Hristiyan Ortodoks Kilisesi'nin merkezi olarak sürekli gelişmelere sahne olmuştur.




15. yüzyılın sonlarında Moskova prensi III. Ivan, kuzeyde Novgorod Cumhuriyeti de dahil Rusya'nın önemli yerlerini ilhak etmiş ve böylece ilk ulusal egemenliği kurmuştur. Torunu IV. Ivan (daha çok Korkunç İvan olarak bilinir), daha sonra devleti güneye ve Sibirya'ya doğru genişletmiştir. İvan "çar" (sezar'dan alıntılanmıştır) lakabını ilk kullanandır. 1500 ve 17. yüzyılın ortaları arasındaki dönemin siyasi tarihini çar ile boyarlar olarak bilinen zengin, güçlü ve asil toprak sahipleri arasındaki mücadeleler karakterize eder.




Rus İmparatorluğu yavaş yavaş güneye, Hazar Denizi'ne ve Sibirya'nın güneyine doğru yayılmaya başlamıştır. 17 ve 18. yüzyılların en önemli yöneticileri, Rusya'yı Avrupa'nın lider gücü haline getiren Deli Petro (1682-1725) ile Petro tarafından başlatılan saldırgan dış politikayı devam ettirirken aydınlanma despotizmi politikası izleyen zeki ve enerjik bir yönetici olarak kabul edilen Katherine (1762-96)'dir.




19. yüzyılın ilk çeyreğinde Çar I. Aleksandr döneminde, çoğu insanın egemenliği altında yaşadığı serflik sisteminin parçalanmasına yönelik ilk adımlar atılmıştır. Bununla beraber bu girişim Napolyon'un Rusya'yı işgal etmesiyle kesintiye uğramıştır. 1812'de Napolyon'un ordusu Moskova'dan çekilirken yok edilmiştir. Aleksandr'ın halefleri imparatorluğun Kafkasya (şimdi Gürcistan) ve Ermenistan'a doğru olan yayılışını tamamlamışlar ve İngiltere ile Orta Asya'nın etki alanlarına bölünmesi konusunda anlaşmaya varmışlardır. 1840'larda Sibirya'nın çoğu ilhak edilmiş, fakat 1905'e kadar doğu ve güneye kadar olan genişleme (BDT'nin az ya da çok öncülerini oluşturarak) tamamlanamamıştır.




Rusya iç politikası muhafazakar yapısını sürsürmüştür: Siyasi ve ekonomik reform sadece baskı ile uygulandı. 1917 Şubat ayı itibariyle Rusya, halk tarafından yapılan çok geniş saldırılara, ayaklanma ve ordu isyanlarına sahne oldu ve Çar tahttan inmeye zorlandı. Kontrolü ele geçiren geçici liberal hükümet, aynı yılın Ekim ayında Bolşevik darbesiyle saf dışı edilidi. Bolşevikler (çoğunluk taraf), 1898'de kurulan Sosyal Demokrat Parti'nin en radikal koluydu ve rejime düzenlenen organize muhalefetin çoğu bu grup üzerine yoğunlaşmıştı. Daha çok Lenin olarak bilinen Vladimir Ivan Ulyanov'un liderliğinde devlet kontrolüne toprak, sanayi ve finans sağlayarak yerlerini sağlamlaştırmak istediler. İki yıl içinde, Avrupa'dan destek alan ve Çarlık rejiminin tekrar kurulmasını isteyen sağ kanat Beyaz Ordu'nun askeri ayaklanması bertaraf edilerek Bolşevikler kontrolü ele geçirdiler.




1924'te Lenin'in ölümünden sonra sanayileşme ve tarımın zorla kollektivize edilmesi programı izleyen Josef Stalin yerini aldı. Bu dönemin ayırt edici özellikleri arasında açlık ve kitlelerin tasfiye edilmesi vardır. 1941'de, 1939'da Hitler'le bir barış imzalanmış olmasına rağmen Rusya Nazi Almanyası tarafından işgal edildi ve bu da Rusları savaşa itti. Napolyon'unkiler gibi, Hitler'in orduları da Ruslar'ın büyük kayıplar vermesi pahasına (yaklaşık 20 milyon olarak tahmin edilmektedir) da olsa saf dışı edildi. 1950'lerin başındaki büyük yeniden yapılanma çabalarıyla savaşın yol açtığı zararların büyük çoğunluğu telafi edilmiştir.




Bu süre içinde SSCB ilk atom bombasını 1949'da patlatarak dünyanın ikinci nükleer gücü olmuş ve Doğu Avrupa'da komünist kontrolündeki hükümetlerin tampon bölge oluşturmasına destek olmuştur. Rejimlerin ara sıra vaki olan istikrarsızlıkları SSCB'yi iki kere askeri müdahaleye sevk etmiştir: 1956'da Macaristan ve 1968'de Çekoslovakya. Dış politikayı ise ABD ile olan ve "Soğuk Savaş"ın sınırsız düşmanlığının damgasını vurduğu ilişkiler belirler. Her iki taraf da 1962 Küba kriziyle nükleer savaşın eşiğine gelmişlerdir. O sıralarda Sovyetler Birliği, Stalin'in haleflerinden, 1956'da Stalin'in zulmünü göstererek Komünist Parti'yi şok eden Nikita Krushchev'in elindeydi. Krushchev döneminde olumsuz Çinle dünya komünist hareket birliğini kıran olumsuz münasebetler gerçekleşmiş ve o dönemden beri iki ülke arasında sürekli anlaşmazlık devam etmiştir. 1964'te Krushchev'in yönetimden ayrılmasıyla 1982'ye kadar devlet Leonid Brejnev tarafından yönetilmiştir. Geçmişe baktığımızda Brejnev dönemi, ülke içinde atalet ve durgunlukla beraber uluslararası ilişkiler bazında istikrar ve rahatlama (her ne kadar Afganistan'a asker gönderdiyse de) dönemi olarak görülebilir.




Sovyetler Birliği'nin sonuncu Komünist Parti Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov 3 yıllık bir genel sekreterlik fetret döneminden sonra 1985 Martı'nda başa geçmiştir. Gorbaçov sadece toplumsal, siyasi ve ekonomik reformlar ile nükleer silahların kontrolü konusunda değil, bölgesel politikalar ve Üçüncü Dünya ülkeleriyle olan münasebetler konusunda da dışarıya karşı toptan diplomatik hücuma geçmiştir. Gorbaçov'un ilk başarılarından biri Aralık 1987'de imzalanan ve süper güçlerin silahlanmasını büyük ölçüde azaltan Ara Nükleer Güçler anlaşması olmuştur. Diğeri ise, son Rus güçlerinin Afganistan'dan on yıllık bir savaştan sonra ayrıldığı sırada, 1989'un başında, Amerika'yla olan eski bir anlaşmazlığın halledilmesidir. İçeride Gorbaçov'un programı perestroika (yeniden yapılanma) ve glasnost (açıklık) gibi slogan kavramlar üzerine odaklanmıştı. Glasnost politikasının temelinde, daha önce halktan gizlenen yönetim hatalarına ve siyasi yanlışlıklara dikkat çekme konusunda önemli rol oynayan medyanın liberalleşmesi vardı. Gorbaçov başa geçtiği zaman "uluslar problemi"nin -Sovyetler Birliği'ndeki 100'den fazla değişik etnik gruba işaret eder- ulusun karşı karşıya kaldığı en büyük problem olduğunu açıklamıştır. Ülkenin toplumsal ve politik hayatı üzerinde sıkı denetim kurulmasının, tepkileri -özellikle Trans-Kafkasya ve Orta Asya'da- gün yüzüne çıkaracağı konusundaki iddiaları doğru çıkmıştır. Ekonominin korkunç durumu açığa çıkınca, uluslararası arenada, 1990 Kuveyt krizinde tepkisiz kalması (uysal bir şekilde ABD'ye tabi olmuştur) ve Almanya'nın tekrar birleşmesine direnç göstermemesinde de görüldüğü gibi sadece basit bir oyuncu olarak durdu. Gorbaçov, cumhuriyetlerdeki artan bağımsızlık isteğine rağmen son tavrını SSCB'nin dağılışına karşı gösterdi. Baltık cumhuriyetleri bu konuda kesinlikle taviz vermediler ve bağımsızlık duygusunun konunun üstesinden geleceğini ispatlayan plebisitler organize ettiler. 1991'in başlarında Gorbaçov'un Kızıl Ordu'yu Litvanya'ya gönderme kararı sonun başlangıcı oldu. Bir tarafta radikaller ve geri çekilenler, diğer tarafta ordu ve KGB'nın sıkıştırmalarıyla Gorbaçov'un pozisyonu giderek daha da savunulmaz bir hal aldı. Bu noktada bir rakip doğdu; Moskova Komünist Partisi'nin alaşağı edilmiş başkanı ve 1992'de Rusya Cumhuriyeti devlet başkanlığı seçimlerini kazanan Boris Yeltsin.




Bu arada, KGB, ordu ve partideki muhafazakarlar, giderek artan bir korku içinde, ülkedeki değişimi (kendi durumlarıyla beraber) durdurma konusunu düşünerek beklemekte ve hızlı bir şekilde harekete geçmek istemekteydiler. 19 Ağustos 1991'de Gorbaçov Kırım'da tatildeyken SSCB Acil Durum Komitesi tarafından bir ihtilal yapıldı; Gorbaçov'un pozisyonu tamamen elinden alındı, darbeye karşı direniş ve muhalefet gösteren Boris Yeltsin çok güçlendi. Gorbaçov'un SSCB'yi kurtarma adına yaptığı son çabalar, 1991'in geri kalan aylarını konumlarını sağlamlaştırma ve Sovyetler sonrası için bir taslak çizme çabalarıyla geçiren cumhuriyetlerin liderleri tarafından boşa çıkarılmıştır. 1991 Ekim ayı sonunda sekiz cumhuriyetle bir ekonomi anlaşması ve Aralığın ilk haftasında da Rusya, Belarus ve Ukrayna'nın katıldığı ve BDT'nin temellerini oluşturan üçlü bir anlaşma imzalandı.




Sovyetler Birliği'nin Dağılmasından Sonra


Sovyetler Birliği'nin sona ermesi ve Gorbaçov'un görevinin bitmesi ile Yeltsin Rusya Federasyonu'nda gücünü sağlamlaştırmaya başladı. Sovyet ve Rus Komünist Partileri feshedildi. Yeltsin 1991 Ekim ve Kasım ayları boyunca Rusya için yeni bir bakanlar kurulu ve köklü bir ekonomik program uygulama yoluna gitti. Bu program, eski komünist ve muhafazakar milliyetçilerin işbirliği ile, 1989'da Gorbaçov tarafından kurulmuş olan sözde seçilmiş meclis Halkın Vekilleri Kongresi tarafından büyük bir muhalefet gördü. Devlet başkanı ve Kongre arasında devam eden mücadele 1993'te Yeltsin'in Kongre için yeni seçimlerin yapılacağını ilan etti. Karar, 1993 Ekimi'nin ilk haftasında Kongre taraftarlarıyla Yeltsin'e bağlı güvenlik kuvvetleri (çoğunlukla ordu birlikleri ve içişleri kuvvetleri) arasında sokak savaşlarına sebep oldu. Meclis binası Beyaz Saray -Yetsin'in sadece iki yıl önce ihtilalcilere karşı ilk direnişini yaptığı yer- kuşatma altına alındı. Yeltsin yanlısı güçler galip geldi. Yeltsin, pozisyonunun güvenlik altına alınmasıyla, şimdi, daha güçlü devlet başkanlığı yetkileri ve iki meclisli parlamento imkanı sağlayan yeni bir anayasa hazırlayabilecekti -Aralık 1993'te ulusal referandum yapılmıştır-. Bu yeni model ağırlıklı olarak Amerikan ve Fransız örnekleri üzerine bina edilmişti. Yasama organı Duma'nın yetkileri sıkı bir şekilde sınırlandırılmıştı.




1993'ten beri en istikrarlı başarıyı gösteren parti, 1992 Kasımı'nda yasağı kaldırılan ve tekrar kurulan Gennady Zyuganov başkanlığındaki Komünist Parti'dir. Bunun yanında milliyetçi bir sağ kanat partisi olan ve Vladimir Jirinovsky tarafından yönetilen Liberal Demokrat Parti 1990'ların ortalarında kısa bir dönem çıkış yapmış fakat daha sonra tekrar zayıflamıştır. Duma ile başkanlık arasındaki mücadele devam etmiş ve 1995'te Çeçenistan'da savaş felaketinin ortaya çıkmasıyla yoğunlaşmıştır. 1996'da yapılacak olan başkanlık seçimleri Yeltsin'i makamından kaydıracak gibi görünüyordu. Rusya son beş yıl boyunca çok değişmişti. Komünist Parti'nin yayılmacı etkisi yerini rekabete giren güç merkezlerine bıraktı: Güvenlik kuvvetleri; askeriye ve beraberindeki sanayi kompleksleri; sözde oligarşiler, reform programı sırasında devletin kontrolü kaybettiği sıralarda ekonominin önemli bölümlerinin kontrolünü sağlamayı başaran güçlü iş yöneticileri; ve son olarak kendi topraklarını çok uzaklardan ve Moskova'nın çok az müdahalesiyle kontrol eden bölgesel liderler (Bunun en açık örneklerinden biri eski popüler general, Sibirya Krasnoyarsk oblastını yöneten Aleksandr Lebed'dir. Bu unsurlar arasındaki karışık ve sapkın işbirlikleri şimdi ülkeyi kontrol etmekteydi. Ülkeyi yöneten sınıf zenginleştikçe zenginleşirken, halkın çoğu ekonomi kötüye gittikçe daha çok acı çekiyordu.




Yeni yönetimin gücünü gösteren en göze çarpan örnekler, ekonomik gerilemeye sebebiyet verme ve giderek artan tutarsız kişilik suçlamalarına (sağlıksızlık ve alkoliklik gibi) maruz kalan Yeltsin'in kaybetmesi beklenen 1996 başkanlık seçimleriyle beraber ortaya çıktı. Bununla birlikte, kilit medya oligarşileri ile işbirliğinin sağlanmasıyla (özellikle en büyük medya kuruluşlarının sahibi olan Boris Berezovsky), Yeltsin'in şansı bütün muhalefet adaylarını saf dışı edecek şekilde yükseltilmiştir. Komünist lider Gennady Zyuganov'un ona yakın oy toplamasıyla Yeltsin yarışı kazanmış oldu. Yeltsin, sağlığının giderek bozulmasıyla, ataması Duma'nın onayına bağlı olan başbakanına daha çok güvenmek zorunda kaldı. 1993'ten 1998 martında Yeltsin tarafından azledilinceye kadar Viktor Chernomyrdin beş yıllık süre içinde yegane varlıktı. Yerine Yeltisn tarafından 35 yaşında bir ekonomist atandı. Beş aylık bir süre bu siyasi açmazın onun yapabileceklerinin ötesinde olduğunu göstermeye yetmiş ve Ağustos'ta o da görevden alınmıştır. Yeltsin'in Chernomyrdin'i tekrar görevlendirmesine rağmen Duma onu tekrar onaylamayı reddetti. Nihayet kıdemli bir asker diplomat olan, 1991 Körfez Savaşı'nda Irak'la yapılan anlaşmalarda görev alan ve daha sonra da KGB'nin dışişleri sorumluluğunu almış olan bir aday, Yevgeny Primakov üzerinde anlaşıldı.




Primakov da Yeltsin tarafından herhangi bir gerekçe gösterilmeden ve uyarılmadan görevden alınıncaya kadar bir yıla yakın görevde kalmaya devam etti. Yerine başka bir eski ajan, KGB'nin içişlerinden (şimdi federal güvenlik servisi olarak bilinen FSB) sorumlu olarak görev yapmış Vladimir Putin getirildi. Meşum kökenine rağmen Putin maharetli bir yönetici olduğunu ispatladı: 1999 Aralık ayında yapılan Devlet Duma seçimlerinde, sadece iki ay önce kurulan hükümet yanlısı "Birlik" Partisi, Komünist Parti'nin ardında ikinci olarak yerini aldı. Putin'in artan popülaritesinin asıl sebebi İkinci Çeçen Savaşı'nın başlamasıydı. Rusya Federasyonu homojen bir yapıdan yoksundur ve 16 özerk cumhuriyet ve 30 özerk bölgeyle beraber 100 ulusu bünyesinde barındırmaktadır. Bu sayının çokluğu ve özellikle Müslüman çoğunluğun yaşadığı Güney Kafkasya bölgesi Moskova hükümetinin başının ağrımasına sebep olmuştur. 1991 ve 1992'de Kuzey Osetya ve İnguşetya'da savaş patlak vermiş ve Dağıstan ve Başkurdistan özerk bölgelerinde gerginlikler yaşanmıştır. Bir milyonluk nüfusuyla en geniş bölgelerden biri olan Tataristan'da 1992 Martı'nda yapılan bağımsızlık referandumuyla % 61 lehte oy toplanmıştır. Fakat bunlar arasında en ciddi olanı Ruslar'ın Çeçen ayrılıkçı hareketini engellemeye çalıştıkları Çeçenistan'dır. (Rus-Çeçen tarihini tamamen savaşlar ve geniş çaplı zulümler kaplar. 1944'te Almanlar'la işbirliği yapan Stalin, neredeyse nüfusun hepsini zorla Kazakistan steplerine sürmüştür. Çeçenlerin binlercesi yaşam mücadelesi verdi. Nihayet Krushchev bu insanlara haklarını iade etti ve yurtlarına geri dönmelerine izin verdi.) 1994'te geniş çaplı bir savaş başladı ve 1996 Ağustosu'nda ateşkes ilan edilinceye kadar devam etti. Çeçen gerilla savaşçıları konvansiyonel birlik oluşumlarına ve Ruslar tarafından konuşlandırılan mühimmata karşı bir mücadeleden daha fazlasını yaptılar ve binlerce kazazede (daha önce de olduğu gibi daha çok siviller arasından) ve hesapsız maddi kayıplar verinceye kadar aralıksız savaştılar. 1996 Ağustos kayıtlarına göre Çeçenistan'ın son resmi statüsü 2001 tarihine kadar ertelenmiştir. Bu zamana kadar Çeçenistan resmi ordu komutanı Aslan Mashadov'un devlet başkanlığında bağımsız kabul edilmektedir. Bununla beraber Moskova'ya göre bu yenilgi utanç vericiydi ve her iki tarafın da öç almak ve birbirlerini sınamak için yaptıkları bir savaştı.




Öncekilerden daha hırslı ve saldırgan biri olan Putin'in atanması, ayaklanma olan bölgelerde ordu tarafından yapılacak olan yeni uygulamaların habercisi oldu. 1999 Ekimi'nde Moskova'da apartmanlarda bir çok kişinin ölümüne ve pek çok maddi zarara sebebiyet veren bir dizi bombalama olayları şaibeli bir biçimde Çeçenlerin suçlanmasında bahane olarak kullanıldı. Bu olaydan Çeçen ayrılıkçılarını sorumlu tutan hükümet vakit kaybetmeden ayaklanma bölgelerine saldırı düzenlemeye başladı. Kampanyayı gerilla muhalefet kuvvetlerine karşı, başkent Grozni'yi yok eden ve diğer şehirleri de enkaz yığını haline getiren Rus güçlerinin üstün gelmesi karakterize eder. Daha önce olduğu gibi savaş süreci yavaş ve dolambaçlıydı. Kitle imha silahlarının sistematik olarak kullanımı ve ağır silahlarla yapılan hücumlar izne bağlıydı ancak 2000 yılının ilk aylarında Rusya, ulusal ve uluslararası protestoları dikkate almayarak Çeçenistan'ı tamamen boyunduruğu altına almış oldu. Dağlardan gerilla saldırılarına devam eden savaşçılar ile Çeçenler'in stratejisi Rusya'yı mümkün olduğu kadar uzun süre denge dışı tutmaktır. Putin bu olayla beraber çok puan topladı ve böylece Yeltsin de nihayet, keyifsiz olduğu açıkça görülen başkanlık koltuğunu başkasına devretmek gerektiğini hissetti. Keyifsiz başkan yeni yılın başında emekliye ayrıldığını açıkladı. 2000 Martı'na ayarlanan başkanlık seçimlerinde Putin'in oyların % 50'sini alarak ilk turu alması biraz sürpriz oldu. Bastırılmış Çeçenya problemi çözülmediği takdirde Putin dikkatini Rusya'nın bozuk siyasi ve ekonomik yapıları üzerine yoğunlaştıramayacaktı . Bunun ilk belirtileri arasında Putin'in birçok hükümet tarafından benimsenen geniş özerklik uygulamasını kısıtlamayı önermesi gösterilebilir. Putin'in yakın ilişkiler içinde bulunduğu (FSB) federal güvenlik servisinin büyük bir rol ile görevlendirildiği de gayet açıktır. Ülke dışında Putin'in en büyük problemi, batıda hükümetin puan toplamasını sağlamak ve destek bulmaktır ve buna dayanarak finansal kaynak bulacağını ummaktadır. Daha geniş açıdan bakıldığında Güvenlik Konseyi'ne sürekli üyeliği Rusya'ya üst seviyede ses getirmektedir, fakat bir zamanlar etkisinin yoğun olduğu dünyanın pek çok bölgesinde -örneğin Orta Doğu ve Afrika- ağırlığı göz ardı edilmektedir. Yeltsin dönemi boyunca Ruslar Putin'den ve yeni başbakanı Mikhail Kasyanov'dan daha çok şey beklemişlerdir.

*
Academics Art History  Blogs - BlogCatalog Blog DirectoryAcademics Blogs - Blog Top Sites