Blogda Aramak İçin TIKLAYINIZ

KLASİK KOŞULLANMA VE EĞİTİM


Klasik koşullanma alanında çalışmaları ile Pavlov Nobel ödülü almıştır.


Koşullanma Süreci


Pavlov, deneyini sıkı bir şekilde kontrol ettiği laboratuar ortamında yapmıştır. Köpeğin tükürük bezi kanalına ameliyatla bir tüp bağlamış ve ses geçirmez bir deney hücresine koymuştur.


Pavlov, önce metronomla ses vermiş, köpek bu uyarıya sadece başını çevirmiş, kulaklarını dikmiştir. Sesi verdikten hemen sonra et tozu içeren bir eriyik vermiştir. Ses ile eti birkaç kez verdikten sonra, sesi tek başına verdiği durumda da salya tepkisinin meydana geldiğini görmüştür.


Bu olayda, et, koşulsuz doğal uyarıcıdır. Koşulsuz uyarıcı, organizma için doğal olan ve tepkiyi otomatik olarak meydana getiren uyarıcıdır. Etin meydana getirdiği salya ise koşusuz yani doğal tepkidir. Koşusuz tepki, koşulsuz uyarıcının organizmada meydana getirdiği doğal ve otomatik tepkidir. Ses, henüz et ile ilişkilendirilmeden önce, köpek için bir nötr uyarıcıdır. Ses, b,r süre et ile birlikte verilip ete gösterilen tepkinin sese de gösterilmesi sağlandıktan sonra, diğer bir deyişle etin meydana getirdiği etki, ses tarafından paylaşıldıktan sonra koşullu uyarıcı haline gelir. Başlangıçta nötr bir uyarıcı iken, koşulsuz uyarıcı ile birlikte verilerek koşulsuz uyarıcının meydana getirdiği etkiyi paylaşması sağlandıktan sonra tek başına verildiğinde de organizmada doğal ve otomatik tepkiyi oluşturan uyarıcıya koşullu uyarıcı denir. Köpeğe tek başına ses verildiğinde, meydana gelen salya salgılama tepkisi koşullu tepkidir. Koşullu tepki; Sadece koşullu uyarıcının meydana getirdiği doğal, otomatik tepkidir. Aslında koşulsuz tepki ve koşullu tepki her zaman aynıdır. Örneğin; Pavlov’un koşullama deneyinde koşulsuz tepki de koşullu tepki de salyadır.


KOŞULLAMA İLKELERİ


Koşullamanın meydana gelmesi ya da önlenmesinde, koşullama sürecinde bazı ilkelere dikkat etmek gerekmektedir. Bunlar, bitişiklik, bilgilendiricilik, pekiştirme, sönme, genelleme ve ayırtetme gibi ilkelerdir.


Bitişiklik (Contiguity)


Koşullama sürecinde, koşullu ve koşulsuz uyarıcıların verilme zamanının birbirine yakın olması önem taşımaktadır. Genel olarak, koşullu uyarıcı, koşulsuz uyarıcıdan yarım saniyelik bir süre önce verildiğinde en etkili koşullamanın oluştuğu ileri sürülmektedir. Ancak, değişik koşullama durumlarına göre bu koşullu ve koşulsuz uyarıcı verme arasındaki sürenin beş ile otuz saniye arasında değişebileceği de belirtilmektedir. Koşullu ve koşulsuz uyarıcıların art arda verilmesi durumunda bitişiklik adı verilmektedir. Koşullama sürecinde, koşullu ve koşulsuz uyarıcının ne kadar ara ile verilmesine ek olarak, koşullu uyarıcının geldiğini ya da sonlandığını haber verici nitelikte sunulması da gereklidir.


Habercilik (Contingency)


Egger ve Miller yaptıkları deneylerinde, klasik koşullamanın meydana gelebilmesi için koşullu uyarıcının kendisinden sonra koşulsuz uyarıcının gelebileceğine ilişkin haber verici nitelikte olması gerektiğini ortaya koymuşlardır. Yani koşullu uyarıcı (ses) önce, koşulsuz uyarıcı (et) sonra verildiğinde koşullama meydana gelmektedir. Ses, etin geleceğinin habercisi olmakta; böylece köpeği sese koşullamak kolaylaşmaktadır. Aksi durumda ise; koşulsuz uyarıcı (et) önce, koşullu uyarıcı (ses) sonra verildiğinde koşullama ya çok zor meydana gelmekte ya da hiç oluşmamaktadır. Bu durum yaygın kabul görmekle birlikte son yıllarda, Rescorla (1966,1967) tarafından yapılan araştırmalarda, koşullu uyarıcı koşulsuz uyarıcıdan öce ya da sonra verilsin, koşullama sürecinde önemli olan şeyin koşullu, uyarıcının bilgi verici nitelikte olması gerektiği ortaya çıkmıştır.


Pekiştirme


Koşullamanın bir başka ilkesi de pekiştirmedir. Klasik koşullanmada pekiştirme, koşulsuz uyarıcının meydana getirdiği etkidir. Koşulsuz uyarıcı pekiştireç rolü görmektedir. Pavlov, koşulsuz tepkiyi (salya), meydana getiren koşulsuz uyarıcıya (et) birincil pekiştireç; koşullu tepkiyi (salya ) meydana getiren koşullu uyarıcıya (ses ) da ikincil pekiştireç adını vermektedir. Klasik koşullanmada pekiştireç tepkiye bağlı olarak verilmez. Tepkinin meydana gelmesinden önce sunulur ve tepkiyi doğuran uyarıcıdır. Bu yönüyle klasik koşullama, gerek araçsal koşullanmadan gerekse edimsel koşullanmadan ayrılır. Çünkü diğer iki koşullanmada da pekiştireç tepkiye bağlı olarak verilmektedir.


Sönme


Koşullu uyarıcı, koşulsuz uyarıcının etkisini yeterince paylaştıktan sonra, diğer bir deyişle, koşullu uyarıcı (ses ) tek başına koşullu tepkiyi (salya ) meydana getirdikten sonra, uzun süre koşulsuz uyarıcı (et) olmadan, koşullu uyarıcı (ses) tek başına verildiği takdirde bir müddet sonra koşullu tepkinin (salya ) azaldığı ve yok olduğu görülür. Koşullu uyarıcının artık tek başına koşullu tepkiyi oluşturmamasına sönme denir. Yani koşullu uyarıcı olan sesi, birincil pekiştireç( aynı zamanda koşulsuz uyarıcı) olan et izlemediği takdirde bir müddet sonra salya miktarı azalmakta ve yok olmaktadır.


Genelleme


Koşullamada bir diğer ilke de genellemedir. Temel koşullanma sürecinde, koşullu uyarıcı olarak ses, koşulsuz uyarıcı olarak da et kullanılmıştı. Ses ve et, yeterince birlikte verilerek ete karşı yapılan tepki (salya), tek başına ses verildiğinde de oluşturulduktan sonra, orijinal sese benzer farklı tonlardaki seslere de aynı tepki gösterilmektedir. Verilen ses ton, koşullanan ses tonundan farklılaştığı ölçüde ise salyanın azaldığı gözlenmektedir. Bu durumda, genellemenin meydana gelmesinde, verilen uyarıcının önceki koşullu uyarıcıya benzerliği önemlidir.


Ayırt Etme


Genellemenin tersi ayırt etmedir. Genelleme, yukarıda da ifade edildiği gibi organizmanın koşullu uyarıcıya benzer diğer uyarıcılara da aynı tepkide bulunması eğilimidir. Ayırt etme de genellemenin tersine, organizmanın koşullama sürecinde, kullanılan koşullu uyarıcıyı diğerlerinden ayırt ederek tepkide bulunma eğilimidir. Yani koşullu tepkinin, tek bir koşullu uyarıcıya karşı meydana gelmesidir.


KLASİK KOŞULLAMANIN EĞİTİM AÇISINDAN DOĞURGULARI


• Klasik koşullama ilkelerinin, sınıfta öğretme-öğrenme ortamında kullanılma alanının sınırlı olduğu ileri sürülmekle birlikte, duyuşsal ve duygusal özelliklerin kazandırılmasında önemli rol oynamaktadır. Okullarda ilgi, olumlu tutum, olumlu benlik kavramı, akademik özgüven ve diğer olumlu duyguların gelişiminde, öğrenilmesinde, klasik koşullanma etkili olmasına rağmen, bu tür öğrenmeler tesadüfen oluşmaktadır. Oysa, bu özelliklerin kazandırılması için klasik koşullanma ilkelerinin etkili bir şekilde işe koşulmasını sağlayacak eğitim programlarının düzenlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Böylece tesadüfen değil, bilinçli bir şekilde, çocuklarımızın okulu, öğrenmeyi, okumayı seven, olumlu tutumlara sahip, öğrenilmiş çaresizlikten uzak, özgüveni yüksek olan bireyler olarak yetişmelerine yardımcı olabiliriz.


• Bazı çocukların mutlu ve istekli bir şekilde, bazılarının da ağlayarak ve korkarak okula gitmelerinin nedeni acaba nedir? Çocukların farklı duygulara sahip olmalarının nedeni ; okul ile çevrelerinde, kendilerine mutluluk veren ya da kaygı, korku yaratan uyarıcıları ilişkilendirmeleridir . Okul, başlangıçta nötr bir uyarıcıdır. Çocuk, okula, ilk gittiği gün, kendisini seven, yumuşak davranan, kendisiyle oynayan bir öğretmenle karşılaştıysa, bu sevecen öğretmenin yarattığı olumlu etki, öğretmenle birlikte olan okul tarafından da paylaşılacak, öğretmenin oluşturduğu mutluluk duygusunu okul da meydana getirecektir. Ayrıca öğretmenin yarattığı bu mutluluk duygusu öğretmenle ilişkili diğer uyarıcılara da genellenebilir. Örneğin; ders çalışmaya, kitap okumaya, diğer öğretmenlere v.b.””


• Çocuğun normal olarak yapması gereken etkinlikleri ceza aracı olarak kullanmak; (örneğin “arkadaşıyla konuştuğu için elli tane aynı cümleyi yazmasını istemek”, “çocuğa söz dinlemediği için kendisini iğneciye götüreceğini söylemek”) cezanın meydana getirdiği olumsuz duyguların bu olaylara da genellemesine neden olur.


• Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi okulda yaşanan olaylarla ilgili olumsuzluk, okul ve okulla ilgili diğer öğelere genellenebilir. Hatta bu etki öyle güçlü olabilir ki (garca etkisi) çocuk yaşamı boyunca eğitime, okula, öğretmenlere karşı olumsuz tutum geliştirebilir; eşyalarına zarar vermek isteyebilir.


• Öğrencilerin duyuşsal ve duygusal özelliklerinin olumlu hale getirilebilmesi için, öğretmenler, öncelikli çocukların özelliklerini ve özel ihtiyaçlarını tanımalı, onlara karşı duyarlı olmalıdırlar. Böylece, çocuklara her herhangi bir şeyi sevme, ilgi duyma, olumlu tutum geliştirme, mutlu olma gibi olma özellikler, onların daha önce istedikleri, sevdikleri, hoşlandıkları durumlarla, nesnelerle, olaylarla ilişkilendirilerek kazandırılabilir.


KAYNAKÇA


Senemoğlu Nuray, Gelişim Öğrenme ve Öğretim. Gazi kitabevi,




alıntıdır

*
Academics Art History  Blogs - BlogCatalog Blog DirectoryAcademics Blogs - Blog Top Sites