Blogda Aramak İçin TIKLAYINIZ

Kaygusuz Abdal









Kaygusuz Abdal'ın Yaşamı :


Kaygusuz Abdal'in asil adi Alâeddin Gaybî'dir Padisah II Murat (1421-1451) döneminde ve 1341-1444 yillari arasinda yasadigi, babasinin Hüsameddin Mahmud oldugu söyleniyor Dogdugu, öldügü yer ve yil kesin olarak bilinmiyor Menkibeye göre yasami söyle: Gaybî, Alaiye (Alanya) Beyi'nin oglu imis Iyi bir ögrenim görmüs Bir gün yaraladigi bir geyigi kovalarken Abdal Musa'nin Elmali'daki dergahina varmis Dervislerden geyigi sormus Abdal Musa, koltugunun altina saplanan oku göstererek, "Ogul attigin ok bu mudur?" diye sormus Sasirip üzülen Gaybî, onun ayaklarina kapanmis, tekkesine kul olup Kaygusuz adini almis Kirk yil orada hizmet etmis Bektasiligin ululari arasina girmis 1424-1430 yillarinda Rumeli'yi dolasmis Edirne, Yanbolu, Filibe ve Manastir'da bulunmus Daha sonra Hacca gitmis Misir'a gönderilerek kurdugu tekkeye seyh olmus Ünü Islam dünyasina yayilmis Ölünce, Mukattam daginda bir magaraya gömülmüs


Abdal Musa gibi halifesi Kaygusuz Abdal da Bektasi edebiyatinin kurucularindan sayilir Yunus Emre'nin açtigi yolda yürümüstür Hem aruz, hem de heceyle yazmistir Tasavvuf felsefesine yaslanan siirlerinde ince bir alay görülür Yobazlikla hem sofulugu nükteli bir anlatimla taslar Tekerlemelerle beslenen temiz bir dili ve kivrak, tatli, özgün bir deyisi vardir Birkaç siirinde Serâyi, Miskin Serâyi, Kul Kaygusuz ya da Miskin Kaygusuz mahlasini kullanmistir


YAPITI


Divân, Sarây-nâme, Minber-nâme, Dil-güsâ, Gevher-nâme, Budala-nâme, Mesnevi, Muglâta-nâme, Esrâr-i Hurûf, Vücûd-nâme


KAYNAKÇA


Sadettin Nüzhet, Bektasi Siirleri (1930)

Muhtar Yayladagli, Kaygusuz Abdal, Hayati ve Nefesleri (1939)

Vehbi Lütfi Salci, Türk Folklor Arastirmalari Dergisi (Agustos-Aralik 1949, Subat 1950)

Vasfi Mahir Kocatürk, Tekke Siiri Antolojisi (1968)

Abdülbaki Gölpinarli, Türk Tasavvuf Siiri Antolojisi (1972)

Cahit Öztelli, Bektasi Gülleri (1973)

Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal (1981)

Atilla Özkirimli, Alevilik-Bektasilik Edebiyati (1985)


Kaynak: Türk Halk Siiri, haz Asim Bezirci, Say Yayinlari, 1993


Kaygusuz Abdal

I

Aşkile geldim cihana, meskenim dağlar menem

Terk edip cümle sıvayı, mahremi tevhid menem

Güş edince menaref esrarını, mest olan ehkar menem

Şöyle ikrar verdim ol dem Gaygusuz Abdal menem



Asıl adı Gaybi'dir Kaygusuz Abdal'ın hayatı hakkında ki bilgilerin çoğu Bektaşi menkıbelerine dayanır Bu menkıbelerin en tanınmışı onun Abdal Musa'ya bağlanışını anlatan hikayedir:


Alaiye (Alanya) beyinin oğlu Gaybi, avlanırken attığı okla bir geyiği koltuğundan vurur Yaralı geyik kaçar, Gaybi arkasından koşar Geyik Abdal Musa'nın tekkesine girer, arkasından avcı da girer, dervişlerden geyiği sorar Dervişler görmediklerini söylerler Çekişme başlar Olaya Abdal Musa karışır ve koltuğu altından kanlı oku çıkararak Gaybi'ye gösterir Gaybi okunu tanır ve Musa'ya bağlanır Alanya beyi oğlunu tekkeden kurtarmak ister ama Gaybi, Musa'dan ayrılmaz Bey, Teke (Antalya) beyine başvurarak oğlunun kurtarılmasını ister Teke beyinin gönderdiği ordu Musa'ya yenilir, Gaybi tekkede kalır


Kırk yıl tekkede Abdal Musa 'ya hizmet ettikten sonra şeyhi tarafından Mısır'a gönderilen Kaygusuz Abdal, orada bir tekke kurar Bu tekke, İslam dünyasında büyük bir ün kazanır ve hastalarla başı dara düşenlerin sığınağı olur Kaygusuz Mısır'da ölür Türbesi, Kahire yakınlarında bulunan bir mağaradadır


Hece ve aruzla şiirler söyleyen Kaygusuz'un nesirle yazılmış eserleri de var Aruzla yazılmış şiirleri divanında toplanmıştır Hece ile yazdıklarına ise cönklerde ve şiir mecmualarında rastlanıyor Nesir eserleri: Budala-name, Mağlataname, Cefriyye-i Kaygusuz ve Esrar-ı huruf adlarını taşıyan kitapçıklardır Cefriyye, gelecekte olup bitecek olayları anlatan bir fal kitabıdır Öbürleri tasavvufla ilgili konuları işler


Şiirlerinin bir çoğunda Kaygusuz takma adını kullanan ozan , bazı şiirlerinde Serayi adını da kullanır Kaygusuz adını taşıyan başka şairlerin de bulunması, eserlerinden bazılarının başka bir Kaygusuz'un olabileceği kuşkusunu, doğuruyor


Kaygusuz Abdal, Bektaşiler arasında büyük saygı ile anılır ve Bektaşi uluları arasına girer Hemen bütün Bektaşi tekkelerinde bulunan ve Kaygusuz'a ait olduğu kabul edilen bir resimde, bir yılan, bir akrep ve bir arslan, ayakları bine yatarak ona boyun eğmiş görünürmüş


XVIIL yüzyıl ressamlarından Levni'nin yaptığı güzel bir Kaygusuz minyatürü vardır Kaygusuz, bir eserinde 1397-98 yıllarında doğduğunu söylüyor Eserlerinden de anlaşıldığına göre XV yüzyılda yaşamış olan şair, Anadolu ve Rumeli'nin birçok yerlerini gezmiş ve iyi bir öğrenim görmüştür Özellikle hece ile yazdığı şiirlerde ve nesirlerinde güzel bir Türkçe kullanır


Kaygusuz'un tasavvufla ilgili şiirleri yanında tekerlemeleri, şathiyeleri (alaylı, iğneli ve simgeli şiirler) de önemli bir yer tutar Yunus Emre yolunda yürüyen şair, bu tür şiirlerinde ona daha çok yaklaşır Ölüm yılı bilinmiyor





NEFES


Beylerimiz elvan gülün üstüne

Ağlar gelir şahım Abdal Musa'ya

Urm abdalları postun eğnine

Bağlar gelir şahım Abdal Musa'ya


Urum abdalları gelir dost deyü

Hırka giyer aba deyü post deyü

Hastaları gelir derman isteyü

Sağlar gelir bizim Abdal Musa'ya


Hind'den bezirganlar gelir yayınur

Aşık olan bu meydanda soyunur

Pişer lokmaları açlar duyunur

Toklar gelür pirim Abdal Musa'ya


İkrarıdır koç yiğidin yuları

Fakjhleri çeksem gelmez

İleri Akpınar'ın yeşil güllü suları

Çağlar gelir pirim Abdal Musa'ya


Meydanında dare durmuş köçekler

Çalınır koç kurbanlara bıçaklar

Döğülür kudüm açılır sancaklar

Erler gelir pirim Abdal Musa'ya


Kılıç sallar Yezidlerin kasdına

Ali Zülfikar'ın almış destine

Tümen tümen genç Ali'nin üstüne

Erler gelir şahım Abdal Musa'ya


Her matem ayında kanlar dökülür

Demine Hü deyü gülbank çekilir

Uyandırıp Hak çırağı yakılır

Erler gelir şahım Abdal Musa'ya


Benim bir isteğim vardır Kerim'den

Yezit bilmez erenlerin sırrından

Kaygusuz'um cüda düştüm pirimden

Erler gelir şahım Abdal Musa'ya


Kaygusuz AbdalII

Kaygusuz Abdal'in gerçek kisiligiyle, yasamiyla ilgili bilgiler yetersizdir, birtakim söylencelerle karismistir Bu söylenceler arasindan onun gercek yanini bulup çikarmak kolay degildir, bu konuda en önemli kaynak elimizde bulunan, bir "divan" da toplanan siirleridir Kaynaklarda, bu özgün ozanin Alaiye (Alanya) Beyi'nin oglu oldugu, gerçek adinin Alaeddin Gaybi diye bilindigi, 1341-1444 yillari arasinda yasadigi söylenir Bu bilgilerin kesinligi, açikligi sözkonusu degildir Özellikle ölümünün 1444 yilinda olmasi kolay kolay onaylanabilecek bir sav degildir Onun, bir siirinden Abdal Musa'ya baglandigi, onunla görüstügü, onun önerisi üzerine Misir'a giderek orada bir Bektasi Tekkesi açtigi da söylentiler arasindadir Bütün bu söylenti niteligi tasiyan bilgilerin aydinlattigi biricik gerçek böyle bir ozanin bulundugu, 14 yüzyilda yasadigi, birtakim etkinlikler gösterdigidir Kimi kaynaklara göre Kaygusuz Abdal 14 yüzyil sonlarinda Misir'a gitmis, bir süre Kerbela-Necef dolaylarinda gezmis, hacca ugramis, sonra oldugu Misir'a dönmüs, orada bir magaraya gömülmüs, bu nedenle ona "magarada gömülü" anlaminda "Abdullah Magaravi'' (magarada gömülü Tanri kulu) denmistir Hac dönüsü Sam'a ugramis, orada bir bahçeyi sulamada kullanilan büyük dolabi görmüs, ondan esinlenerek "Dolabname'' adli siirini yazmis Bunlarin hepsi, ozana yakistirilan, onu söylence ürünleriyle donatan dil ürünleridir, gerçek yasaminin saptanmasinda etkin belge niteligi tasimaz Yine kimi kaynaklara göre Misir'a gitmeden Filibe, Yanbolu, Manastir, Edirne dolaylarinda bulunmus, düsüncelerini yaymaya çalismistir


Yasami yeterince bilinmeyen Kaygusuz Abdal'in düsüncelerini, adina düzenlenen "divan"inda toplanan siirlerinin incelenmesinden çikarmak, anlamak kolaydir O, "abdallar" toplulugundandir, bir siirinde söyledigi gibi saçini, sakalini, biyigini, kaslarini kestirerek (car-darb) dolasirmis Bu islem abdallik yoluna girmenin özelliklerinden biridir


Kaygusuz Abdal'in siirlerinden anlasildigina göre çok iyi bir ögrenim görmüs, tasavvufu bütün ayrintilariyla ögrenmis, özellikle Islam dini konusunda genis bilgi edinmistir Onun Abdal Musa ile iliskisini anlatan özgün bir öykü vardir: Alaiye Beyi'nin oglu olan ozan avlanmayi çok severmis Günün birinde ava çikinca bir geyikle karsilasmis, yayini gerip geyigi oklamis Sirtina ok saplanan geyik kaçmaya baslamis, Alaeddin Gaybi de geyigin ardinca kosmus Geyik, sirtindaki okla Abdal Musa Tekkesi'ne siginmis Tekke'ye geyigin ardinca giren ozan karsisinda duran Abdal Musa'dan içeri giren geyigin kendisine verilmesini istemis Abdal Musa ise koltugunun altina saplanan oku çikarip göstererek "Ogul, attigin ok bu mu?'' diyerek Kaygusuz'a gösterince ozan kendinden geçmis, Abdal Musa'nin ayaklarina kapanarak ondan yardim dilemis, böylece tekkeye girmis, tarikata girmis


Bu duygulu, sevecen öykünün dogrulugu, yanlisligi tartisilmaz, özünde ilkçag Anadolu dinlerinden gelen, geyigin Hititler'ce tanrisal bir varlik oldugunu bildiren bir söylence vardir Onun



Bin batmandan olsa kazan

Ustager degil mi düzen

Hayranlik esince cana

Bengilik de gereg olur


dörtlügüne dayanilarak esrar içtigini söyleyenler vardir 14 yüzyil Anadolu'sunda esrar içmek "abdallar" arasinda cok yaygin bir tutkuydu Ancak, Mevlana'nin kimi siirlerinden, Sems-i Tebrizi'nin oldugu söylenen "Makalat" tan anlasildigina göre Mevleviler'de de esrar içimi yaygindi Tasavvuf yolunu seçenlerin çogunun esrara düskünlügü bilinmeyen bir olay degildir Bu tutkunun nereden kaynaklandigini bilemiyoruz, ancak yaygin bir aliskanliga dönüstügü açiktir, yorum gerektirmez



Urum Abdallari gelir dost deyu

Egnimize aba, hirka, post deyu

Hastalari gelür derman isteyu,

Saglar gelur sahim Abdal Musa'ya


dörtlügüyle baslayan kosugundan, inanca olarak Abdal Musa'ya kapilandigi, ondan el aldigi anlasilmaktadir Yukarda anlatilan geyik olayi da bu durumu kanitlar niteliktedir Baska bir kosugunda bulunan



Ergene'nin köprüsü

Susuzluktan bunalmis,

Edirne minaresi

Egilomis su içmege


dörtlügüne dayanilarak Edirne yörelerini dolastigi sonucu çikarilmaktadir Burada geçen "Edirne minaresi" nden anlasildigina göre, o dönemde Edirne ilinde önemli camiler vardi, üstelik bir akarsu kiyisindaydi Kaygusuz Abdal, adinin "Gaybi" oldugunu "Dolabname" adli uzun siirinde söyler:



Alai Gaybi bundan tekke kilmaz

Hak'in fazlidurur ancak dayagi

Sabir seccadesin altina almis

Tevekkülden kusanmistir kusagi

Sözünü Kaygusuz arife söyle

ne bilsün sükkeri dana buzagi


Demek siirlerinde tapsirmasi olan "Kaygusuz" ile özel adi olan "Gaybi" yi birlikte kullanmistir Onun "Sarayi" tapsirmasini kullandigi siirleri de vardir Bu degisik adlari neden seçtigini bilmiyoruz Ününün, yasadigi çagda bile, yayginligina karsin yasami konusunda yeterli bilginin bulunmayisini açiklamak kolay degildir Kendisi de, siirlerinde, doyurucu bilgi vermiyor Onunla ilgili kaynaklarda da güvenilir nitelikte bilgi yoktur Siirlerinin incelenmesinden çok gezdigi, çok kimse tanidigi anlasiliyor, ancak bu da bir yorum olmaktan öteye geçemez Bir yerde:



Kelebek bugday ekmis

Manisa ovasina


derken Manisa ilini, baska bir yerde de, yine alayci, güldürücü bir tutumla:



Kertenkele derilmis

Dile Kirim geçmege


gibi dizeler söylemesine bakarak bu yöreleri gezdigi sonucunu da çikarabiliriz ama sonuç degismez, yasaminin gerçegi yine karanlikta kalir Burada arastiriciya düsen baslica görev, bu ünlü ozanin ürünlerine dayanarak kisiligini, dilini, basari asamalarini, düsüncelerini açiklamaktir


Kaygusuz Abdal'in birkaç siirinde kadindan, birisinde açikça karisindan yakindigi görülür, buna dayanarak iyi bir evlilik geçirmedigini söyleyecek durumda degiliz; alayci, yerici, güldürücü dili kimi konularda güvenilir bir yargiya varmayi engeller Bektasilik'te Haci Bektas Veli'ye yorulan bir olaydan (Kadincik Ana'nin esi degil de can yoldasi oldugundan) onun evlenmedigi sonucunu çikarmak, yalniz (mücerred) yasadigi yargisina varmak da pek tutarli degildir Yine siirlerinde geçen yer adlarina, yöre özelliklerine dayanarak onun yasami süresince çok yer gezdigini, gezdigi yerlerin dogal konumlarini, özelliklerini halkinin begenilerini, yemeklerini, giyim kusamlarini yansitan dizeler ilginçtir Bu ozan siirlerinde adlari geçen yerleri gezmis, görmüsse, dogayi seven, degisik bölge insanlarini tanimaktan, onlarla iliski kurmaktan kivanç duyan bir gezgin niteligi tasir Eski yazinimizda, ozanlarla, yazarlarla, sanatçilarla, düsünürlerle ilgili olaylari dogal ölçüler içinde anlatma gelenegi dogmamistir, bu nedenle üzerinde çalisilmak istenen kisiyi açik gerçegiyle anlama olasiligi azdir Bu konulari içeren "tezkire" adli yasamöyküleri yapitlarinda insanin ayagi topraga basmaz, hep yükseklerde, bosluklarda dolastirilir Buna bir de "vilayetname", "menakibname" gibi söylence nitelikli yapitlar katarsak isin içinden çikilmaz, gerçek olayin saptanmasi olanaksiz duruma gelir Yazar, yasamini anlatmak istedigi kisiyi, oldugu gibi degil de, düsledigi gibi anlatmayi sever, yasanmamis bir olayi yasanmis göstermekten kendini alamaz Kaygusuz Abdal'in durumu da az cok aynidir; yasanmis olayi yakalamak için elimizde güvenilir belge yoktur




ŞİİRLERİ


Sakalım




Ben bu derde düşeli

Bu sakalı kırkarım

Hak ile bilişeli

Bu sakalı kırkarım


Ben keserim o biter

Çemende bülbül öter

Usta berber der 'yeter'

Bu sakalı kırkarım


Ben çalarım tanbura

Giyinirim tennure

Hak çerağın uyara!

Bu sakalı kırkarım


Ben gezerim yazıda

Kuvvetim var pazuda

Ne işim var kazıda!

Bu sakalı kırkarım


Kaba sakal istemem

Hep kesilse gam yemem

Hiç kısa - uzun demem,

Bu sakalı kırkarım


Var mı bunda bir hatam

Gayrı gönülden atam

Çok mu gelir bir tutam?

Bu sakalı kırkarım


Aşka olup mülazım

Bilindi cümle razım

Gayrı, sakal ne lazım!

Bu sakalı kırkarım


Bıyığımla başımı,

Kirpiğimi kaşımı

Hak onara işimi

Bu sakalı kırkarım


Kaygusuz Abdal menem

Fartu furtu bilmenem

Tek tüyünü koymanam

Bu sakalı kırkarım



Kaygusuz Abdal




Beng ile Seyretmeğe Ah Bize Bir Bağ Olsa




Beng ile seyretmeğe ah bize bir bağ olsa

İssi soğuk olmasa havası hub sağ olsa

Pireden incinmesek kar ü yağmur olmasa

Sinek hey vızlamasa ana hem yasağ olsa


Dobruca Ovası’ndan büyük yağlı çörekler

Akkirman’ın yağından benzimiz hey ağ olsa

Cümle cihan koyunun semiz yahni etseler

Biz yemeğe başlasak engeller irağ olsa


Gaziler helvasından cihan dopdolu olsa

Zülbiye halkaları sütü dahi çoğ olsa

Kanda bir gül varisa badem paluze olub

Bir yanından diş ursak çevresi yağ bal olsa


Düpdüz bu yaş ovalar her biri boş durmasa

Sulu şeftalisi çoğ bin üzümlü bağ olsa

Kaygusuz Abdal otur kimin ye kimin götür

Sufiye koz kalmadı abdala kaymağ olsa



Kaygusuz Abdal




Beylerimiz Elvan Gülün Üstüne




Beylerimiz elvan gülün üstüne

Ağlar gelür şahım Abdal Musa’ya

Urum Abdalları postun eğnine

Bağlar gelür şahım Abdal Musa’ya


Urum Abdalları gelir dost deyü

Eğnimize aba hırka post deyü

Hastaları gelir derman isteyü

Sağlar gelür şahım Abdal Musa’ya


Hind’den bazerganlar gelir yayınur

Pişer lokmaları açlar doyunur

Aşıklar gelir bunda soyunur

Erler gelür şahım Abdal Musa’ya


Her matem ayında kanlar saçarlar

Uyandırıb Hak çerağın yakarlar

Demine Hu deyüb gülbang çekerler

Nurlar gelür şahım Abdal Musa’ya


Meydanında dara durmuş gerçekler

Çalınur koç kurbanlara bıçaklar

Döğülür kudüm açılır sancaklar

Tuğlar gelür şahım Abdal Musa’ya


İkrarıdır koç yiğidin yuları

Muannidi çeksem gelmez ileri

Akpınar’ın Yeşilgöl’ün suları

Çağlar gelür şahım Abdal Musa’ya


Ali’m zülfikarın almış destine

Sallar durmaz Yezidler’in kastine

Tümen tümen Genç Ali’nin üstüne

Sırlar gelür şahım Abdal Musa’ya


Benim bir isteğim vardır Kerim’den

Münkir bilmez evliyanın halinden

Kaygusuz’um ayrı düştüm pirimden

Ağlar gelür şahım Abdal Musa’ya



Kaygusuz Abdal




Bir Kaz Aldım




Bir kaz aldım ben karıdan

Boynu da uzun borudan

Kırk abdal kanın kurudan

Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz


Sekizimiz odun çeker

Dokuzumuz ateş yakar

Kaz kaldırmış başın bakar

Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz


Kaza verdik birkaç akça

Eti kemiğinden pekçe

Ne kazan kaldı ne kepçe

Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz



Kaz değilmiş be bu azmış

Kırk yıl kaf dağını gezmiş

Kanadın kuyruğun düzmüş

Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz



Kazı koyduk bir ocağa

Uçtu gitti bir bucağa

Bu ne haldir hacı aga

Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz



Kazımın kanadı selki

Dişii koyun emmiş tilki

Nuh Nebi'den kalmış belki

Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz


Kazımın kanadı sarı

Kemiği etinden iri

Sağlık ile satma karı

Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz



Kazımın kanadı ala

Var yürü git güle güle

Başımıza kalma bela

Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz


Suyuna biz saldık bulgur

Bulgur Allah deyü kalgır

Be yarenler bu ne haldir

Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz



Kaygusuz Abdal n'idelim

Ahd ile vefa güdelim

Kaldırıp postu gidelim

Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz



Kaygusuz Abdal










Bundan Sana Ne




Ademi balçiktan yogurdun yaptin,

Yapip da neylersin, bundan sana ne

Halk ettin insani saldin cihana

Salip da neylersin bundan sana ne


Bakkal misin teraziyi neylersin

Isin gücün yoktur gönül eglersin

Kulun günahini tartip neylersin

Geçiver suçundan bundan sana ne


Katran kazanini döküver gitsin

Mümin olan kullar didara yetsin

Emreyle yilana tamuyu yutsun

Söndür su atesi bundan sana ne


Sefil düstüm bu alemde naçarim

Kildan köprü yaratmissin geçerim

Sol köprüden geçemezsem uçarim

Geçir kullarini bundan sana ne


Kaygusuz Abdal der cennet yarattin

Cehenneme nice kullari attin

Nicesin ates-i ask ile yaktin

Yakip da neylersin bundan sana ne



Kaygusuz Abdal




Dokuz Felek Bizim Sayvanımizdır




Dokuz felek bizim sayvanımızdır

Yedi kat yeryüzü seyranımızdır


Zira insan suretidir tonumuz

Kamu alem bizim hayranımızdır


Hakikat ol kadim sultan ki derler

Biz ona vücuduz ki canımızdır


Daim bu surete gelmeyi varmak

Yolumuzdur daim mihmanımızdır


Gözün aç bak bu vücut sadefinde

Kıymetli gevherüz Hâk kanımızdır


Senin hayale düştüğün ey münkir

Bizim bu suret-i imanımızdır


Bize bu saadet Hâktan erişti

Zira biz kuluz o sultanımızdır


Âşıklarız baş oynarız bu yolda

Hâk’ı inkar eden düşmanımızdır


Var ey münkir nice anlarsan anla

Severiz ışık bizim imanımızdır


Ser-âgâz eyle çağır el Sarayi

De ki bu ışık bizim imanımızdır



Kaygusuz Abdal




Kaplu Kaplu Bağalar




Kaplu kaplu bağalar kanatlanmış uçmağa

Kertenkele derilmiş diler Kırım geçmeğe


Kelebek ok yay almış ava şikara çıkmış

Donuzları korkudur ayuları kaçmağa


Ergene’nin köprüsü susuzluktan bunalmış

Edirne minaresi eğilmiş su içmeğe


Kazzaza balta koydum çevrisim deremezem

Çuval çayırda gezer segirdüben kaçmağa


Allahımın dağında üçbin balık kışlamış

Susuzluktan bunalmış kanlı ister göçmeğe


Leylek koduk doğurmuş ovada zurna çalar

Balık kavağa çıkmış sögüt dalın biçmeğe


Bir sinek bir devenin çekmiş budun koparmış

Salinuban seğirdür bir yâr ister koçmağa


Bir aksacık karınca kırk batman tuz yüklenmiş

Gah yorgalar gah seker şehre gider satmağa


Donuz dügün eylemiş ayuya kızın vermiş

Maymun sindi getirmiş kaftan gömlek biçmeğe


Deve hamama girmiş dana tellallık eder

Susığırı natır olmuş nöbet ister çıkmağa


Kaygusuz’un sözleri Hindistan’ın kozları

Bunca yalan söyledin girer misin uçmağa


*
Academics Art History  Blogs - BlogCatalog Blog DirectoryAcademics Blogs - Blog Top Sites