Blogda Aramak İçin TIKLAYINIZ

BİLGİYİ İŞLEME KURAMI


Önceki ünitelerde de işlendiği gibi davranışçı öğrenme kuramları davra-nışlar üzerine odaklanmıştır. Özellikle bazıları bir uyarıcıya gösterilecek tepkiyi pekiştirme yoluyla güçlendirilebileceğin i savunmuş ve bunu kanıtlamışlardır.




Ancak bazı durumlarda davranışçıların ilkelerinin yeterli olmadığı, bazı olayların davranış kuramı tarafından açıklanamadığı gözlenmiştir. Örneğin; II. Dünya savaşı sırasında aynı şekilde iyi eğitim iki radar operatöründen biri ekrandan uçağı hemen görüp tepki verirken, diğeri uçağı fark edememiş ve önlem alması gecikmiştir.




Bu durumu davranışçı öğrenme yaklaşımıyla açıklamak güçtür. Çünkü ikisi de aynı eğitimi almış, aynı tepkileri göstermiş, aynı şekilde pekiştirilmiştir. Fakat savaş sırasında performansları farklı olmuştur.




Bu gibi durumlarda davranışçı kuramın kayıtsız kalması psikologları insan öğrenmesini yeniden araştırmaya sevk etmiştir. Böylece bilişsel öğrenme kuramları ağırlık kazanmıştır. Bilişsel öğrenme kuramları, insanın dünyayı anlamada harcadığı zihinsel süreçleri inceleyen kuramlardır. Bu zihinsel süreçler tanıdığımız insanın adını hatırlamamızdan karmaşık bir problemi hatırlamamıza kadar çeşitlilik gösterir. Bilişsel açıdan öğrenme bireyin zihinsel yapılarındaki değişmedir. Bu bireyin davranışlarında değişmeyi ya da yeni davranışlar kazanmasını sağlamaktadır. Bilişsel kuramcılar gözlenebilen davranışların yanında kişinin içsel yapılarına da dikkat ediyorlar.




Öğrenmeyi bilişsel açıdan inceleyen kuramlardan biri de bilgiyi işleme kuramıdır.




Bilgiyi işleme kuramı temel olarak şu dört soruyu araştırır;




1. Yeni bilgi dışarıdan nasıl alınmaktadır?


2. Alınan yeni bilgi nasıl işlenmektedir?


3. Bilgi uzun süreli olarak nasıl depolanmaktadır?


4. Depolanan bilgi nasıl geriye getirilerek hatırlanmaktadır?




Bilgiyi işleme kuramına göre öğrenme bilgisayarların çalışmasıyla benzerlik gösterir. Girdilerin girilip çıktılara dönüştürülmesi.




Nörofizyolojik öğrenme kuramının incelediği ünitede de görüleceği üzere şu an en yoğun işlem hacmine sahip bir bilgisayarın en küçük boyutlarda üretilmiş olan modeli üretilse dahi insan beyninin tüm fonksiyonlarını yerine getirebilecek bir bilgisayarın yaklaşık dünyanın büyüklüğüne eş değerde olacağı düşünülüyor. Aynı zamanda bilgisayarların daha gelişmiş modellerinin üreti-minde de insan beyni göz önünde bulundurarak yapılmaktadır.




Dünya bilgi dolu bizde duyu organlarımızla bu bilgilerin adeta bombar-dımanı altındayız. Bu bilgi bombardımanından duyularımızla algıladığımız bilgiler duyularımızda mesaja dönüştürülüp depolanabilmeleri ve hatırlanabilmeleri için başka değişmelere uğramaktadır. Hatırlanan bilgide depolanan mesajın kasların hareketini kontrol edecek başka türüdür. Örneğin konuşmamız, yazı yazmamız bu aşamalardan sonra meydana gelen ürünlerdir. Dışarıdan alınacak yeni bilginin davranış değişmesi olarak açığa çıkması süreci öğrenme sürecidir. Geliştirilmiş olan bilgiyi işleme modeli iki temel öğeye sahiptir. Bu temel öğelerden biri, üç tür bellekten oluşan bilgi depolarıdır. Diğeri, bilginin bir depodan bir diğerine aktarılmasını sağlayan içsel, bilişsel etkinlikleri kapsayan bilişsel süreçlerdir.




Şema 10, öğrenmeyi sağlayan süreçler;




1. duyu organlarımızla algılanması


2. duyusal kayıtla bilginin kaydı


3. dikkat ve seçici algı süreçleriyle duyusal kayıtla gelen bilginin kısa süreli belleğe geçişi


4. kısa süreli bellekte bilginin bir süre kalması için zihinsel tekrar yapılması


5. bilginin uzun süreli belleğe geçişi için kodlama yapılması


6. kodlanan bilginin uzun süreli bellekte depolanması


7. bilginin uzun süreli bellekten işleyen belleğe geri getirilmesi


8. bilginin işleyen bellekten tepki üreticiye gönderilmesi


9. tepki üreticinin kaslara göndermesi


10. öğrenenin performansı


11. yürütücü kontrol tarafından hepsinin kontrol altına alınması, düzenlenmesi gerekmektedir.




Çevrede olanlar, yaşanan olaylar bunların hepsini etkileyebilmektedir. Özellikle uzun süreli bellekten kısa süreli belleğe geçişte içsel süreçler zenginleşebildiği gibi sınırlandırılabilmekt edir.




BELLEK TÜRLERİ




Bellek türleri duyusal kayıt, kısa süreli bellek, uzun süreli bellek olmak üzere üç gruba ayrılmaktadır.




Duyusal kayıt çok kısa süreli olduğundan bazı psikologlar tarafından bellek türü olarak ele alınmazken biz bellek türleri olarak kabul edeceğiz.


DUYUSAL KAYIT




Egzoz kokusu, güneşin parlaklığı, çocuk ağlaması� vb. bilgiyi işleme bu uyarıcıların çevreden alınmasıyla başlar.




Çevreden gelen uyarılar duyu organlarını etkiler, duyusal kayıt yoluyla sinir sistemine girer. Uyarıcıdan ilk algılanandan duyusal kayıt sorumludur. Örneğin; parmağımızı gözümüzün önüne tutup hemen çektiğimiz takdirde parmak bir süre hala orda duruyormuş gibi gelir; gölgesini görürüz. Bu gölge görsel kaydınızda kalan bellek izinin sonucudur. Diğer bir örnek vermek gerekirse örneğin; anlamsız bir sözcüğün tekrarı, duyusal kaydın işitme kısmındaki izinin bir sonucudur.




Duyusal kayıttaki bilgi orijinal bilgiyi temsili yapıdadır. Yani uyarıcının tam bir kopyasıdır. Çok kısa sürelidir. Bazı psikologlara yarım saniyeden az, bazılarına göreyse bir ile dört saniye arasında olduğunu söylerler. Moates ve schumacher görsel bilginin bir saniye, işitsel bilginin dört saniye kaldığını söylerler. Süre kısıtlıdır ancak kapasite sınırsızdır. Her duyu için ayrı deposu olduğu düşünülmektedir.




Duyusal kayıt kendisinden sonraki bilişsel süreçler için kritik bir öneme sahiptir. Örneğin duyusal kayıt olmasaydı, cümle okurken cümlenin sonuna geldiğimizde baş tarafını unuturduk ve dolayısıyla hiçbir şey anlamamış olurduk. Duyusal kayıtta bilgi anında işlenmezse unutulmaktadır.




Duyusal kayıtta dışsal uyarıcıların etkisi yoktur. Kişinin beklentileri ve dikkatine göre kısa süreli belleğe aktarım gerçekleşmektedir. Bilginin duyusal kayıttan kısa süreli belleğe geçişinde dikkat ve seçici algı adeta süzgeç görevi yapar. Aralıksız olarak üst üste verilen bilgiler, bireyin algı alanına giremediğinden kısa süreli belleğe aktarılamadan kaybolur. Örneğin öğrenciler tahtadaki bir problemi defterlerine yazarken öğretmen sözlü bazı yönergeler verirse çocukların bunu hatırlaması mümkün olamaz; çünkü öğrenci farklı kaynaklardan gelen tüm uyarıcılara dikkat dip yanıt veremez. Aynı zamanda tahtadaki probleme yönelmesi beraberinde yazı yazması, bir takım kurallara dikkat etmesi onun kısa süreli belleğini doldurduğundan öğretmenin söylediklerin dinleyip yorumlayacak kapasiteye sahip değildir.




KISA SÜRELİ BELLEK \ İŞLEYEN BELLEK




Dikkat edilen ve algılanan bilgi duyusal kayıttan kısa süreli belleğe geçirilir.




Kısa süreli belleğin birbiriyle ilişkili iki temel fonksiyonu vardır. Bu yüzden çift isimlidir. Birinci işlevi;




Sınırlı bilgiyi sınırlı zaman içerisinde geçici olarak depolamasıdır. Bu işlevden dolayı kısa süreli bellek ismini almaktadır. Miller(1956), yetişkinin kısa süreli belleği yedi±iki birimlik(grupluk) yani beş ile dokuz bilgi arasında bilgi depolayabilmektedir. Daha sonra broadbent(1975), buna karşı çıkarak yedi±iki üç birimlik bilgi saklayabildiğini savunmuştur. Yalnız tartışılacak konu bu değildir. Bilgi biriminin büyüklüğüdür. Örneğin; 1-2-2-5-5-7-8 bu dizide her rakam bir birimdir. Bu rakamlar gruplanarak birimin büyüklüğü arttırılırken birim sayısı azaltılabilir. �122-55-78� yedi birimlik bilgi böylece gruplanarak üç birime indirildi. Acaba bir birimde bulunması gereken bilgi miktarı ne kadar büyüklükte olmalıdır? Bu sorunun hala net bir cevabı olmamakla beraber cevabı bulunmaya çalışılmaktadır.




Bilgi kısa süreli bellekte çok kısa zaman kalmaktadır. Yetişkinlerde bu süre yirmi saniye civarındadır. Bu süre zihinsel tekrar yapılmadığı takdirde geçerli olacak bir değerdir.




Unutma ilk saniyelerde çok hızlıdır, daha sonra saniyeler ilerledikçe unutma hızı azalmaktadır. Kısa süreli bellekte süre sınırlıdır. Bunu zihinsel tekrar yaparak telafi etmeye çalışıyoruz. Örneğin; o an içinde öğrenilen adresin akılda kalması için sesli ya da zihinsel olarak tekrar yapılır.




Kısa süreli belleğin ikinci kısıtlayıcılığı da kapasite azlığıdır. Bu sınırlılıkta bilginin gruplanması yoluyla birimin kapsamı genişletilip, birim sayısı azaltılarak en düşük düzeye indirilir.




Kısa süreli belleğin bir fonksiyonu sınırlı bilgiyi kısa süreli de olsa depolamaktır. İkinci önemli fonksiyonuysa zihinsel işlemleri yapmaktır. Bu nedenle işleyen bellekte denir.




Duyusal kayıtta açılar, çizgiler, köşeler ya da işitilen sesler halinde olan bilgi kısa süreli bellekte kare, üçgen� vb. kavramlar olarak adlandırılmaktadır. Yani kavramsal forma dönüşmüştür. Duyusal kayıtta �V� şekli kısa süreli bellekte Romen rakamı ya da harf olarak nitelendirilebilir.




Hemen hatırlanan bir bilginin, gösterilen materyalin tam olarak aynısı değildir. Materyal sadeleştirilmekte, düzenlenmekte bazen de üstüne başka şey eklenerek zenginleştirilmektedi r. Yani kısa süreli bellekte saklanan bilgi duyduğunun, gördüğünün tam bir zihinsel resminin temsilcisi değildir.




�sözcükler ya da sözel mesajlar kısa süreli bellekte nasıl saklanmalıdır?� burada ses önemlidir. Anlamları görüntüleriyle değil sesleriyle birbirlerine karıştırılır. Örneğin; masa-kasa bazı cümleler görsel olarak sunulsa dahi karıştırılabilir. Kısa süreli belleğe gelen bilgi anlamlandırılarak doğrudan tepki üreticilere gönderilebileceği gibi kodlanıp uzun süreli belleğe de gönderilebilir. Örneğin; telefon rehberine bakarak doğrudan numarayı tuşlamak tepki olur. Kodlanırsa daha sonradan kullanılmak üzere uzun süreli belleğe aktarılır.




Kısa süreli belleğe aynı zamanda uyanık bellekte denir. Zihinsel işlemleri yapması, uzun süreli belleğe giden bilgileri kontrol etmesiyle bu isim kullanılmaktadır.




Uyanıklık;




Çalışma tezgahı görevi yaptığı için daima uyanıktır. Acilen düşünme işlemleri burada yer alır. Uzun süreli belleğe hiç gönderilmeden burada işlenen bilgiler. Örneğin; üç kilosu 125,000�den patates mi, dört kilosu 160,000�den patates mi almak karlıdır? Bu soruya doğru cevap verilebilmesi için uzun süreli bellekten gerekli bilgiler alınır ve zihinsel işlem çözülerek daha sonradan kullanılmayacağından unutulur.




Kısa süreli belleğe gelen bilgi;




1. zihinsel tekrarla bir süre hatırda tutularak tepki üreticilere gönderilir ve davranış olarak ortaya çıkar.


2. yirmi saniye içinde tamamen unutulabilir.


3. zihinsel tekrar ve kodlamayla uzun süreli belleğe geçirilebilir.




KISA SÜRELİ BELLEĞİN SINIRLILIĞININ ÖĞRENMEYE ETKİSİ




Kapasite ve süre sınırı öğretmenleri önlem almaya itmektedir. Örneğin; yüksek sesle okuma parçasını okuyan çocuk bundan çok az bir bilgi alabilmektedir. Çünkü okumak telaffuz gibi verilerle kısa süreli belleğinin kapasitesini zorlamış ve anlayıp kavramak için yeterli kapasitesi mevcut değildir.




Simon(1974)�a göre bir birimlik bilginin kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe geçişi on saniye almaktadır.




Normal bir konuşma hızıyla dakikada 150 sözcük söylenir. Aşağı yukarı her beş sözcükle bir fikir üretilebilmektedir. Yani dakikada 30 fikri, anlamı anlamakla yükümlüdür. Öğrenci bu fikir bombardımanından diyelim ki on beşiyle yüz yüze gelse bile dakikada ancak bunların ancak altısını işleyerek uzun süreli belleğe gönderilebilir. Durum böyle olunca geri kalan dokuz bilgi kaçırılacaktır.




Bu nedenle öğretmenler öğrencilere bilgiyi hızlı ve sürekli biçimde vermelerinden ziyade kısa süreli bellekte öğrencilerin işlemlerini yapacak süreyi tanıyarak değişik tekniklerle aşamalı yapması daha uygundur. Kısa süreli belleğe gereğinden fazla yüklemenin olmasını önlemek için öğrenciye otomatiklik kazandırılmalıdır. Örneğin; yürümeyi öğrenen çocuk artık yürüme fiilini düşünerek yapmamaktadır. Fazla bir efor sarf etmeden otomatik olarak yapmaktadır. Aynı zamanda yürürken başka bir eylemde de rahatlıkla bulunabilmektedir böylece.




İşlemlerde otomatikleşmenin özellikleri;




1. işlemi çok hızlı yapma


2. işlemi zihinsel çaba harcamadan ya da çok az çabayla yapma


3. işlemi yaparken kendini kontrol etmeye gereksinim duymama


4. işlemi bağımsız olarak kendiliğinden gösterme




UZUN SÜRELİ BELLEK




İyi öğrendiğimiz bilgiyi sürekli olarak depoladığımız bellek türüdür. Kısa süreli bellekte bilgi saklanmadığından değişmeler olmaz ancak uzun süreli bellek de bilgi saklanırken zaman içinde değişmeler olur.




Uzun süreli belleğin kısa süreli bellekten bir diğer farkı ise kapasitenin sınırsız olmasıdır. Ve bir kez öğrenilen bilginin artık ebediyen saklanacağıdır. Uzun süreli bellek gerektiğinde kullanılacak şekilde saklanan düzenlenmiş, organize edilmiş bilgilerin depolandığı kütüphaneye benzetilir. Bu kütüphanenin bilgiye ulaşmayı yani hatırlamayı sağlayacak milyonlarca girişe ve bölmeler arası geçiş için ağa sahip olduğu düşünülmektedir.




Bilginin hatırlanmasının büyük ölçüde materyalin uygun bir biçimde kodlanarak, uygun yere yerleştirilmesiyle başarılı olduğu sanılmaktadır. Bu kuramcılar kütüphaneye benzettikleri uzun süreli belleği anısal ve anlamsal olmak üzere iki gruba ayılmaktadırlar. Bazı kuramcılar buna ek olarak birde üçüncü bölme olarak işlemsel belleği eklerler.




1.) ANISAL BELLEK




Kişisel yaşantılarımızın depolandığı bölmedir. Yaşam boyu başımızdan geçen olaylar, şakalar, dedikodular depolanır. Anısal bellekte bilgi oluştuğu, zaman ve mekan imajlarıyla depolanır. Dün gece ne yaptığımızı düşündüğümüzde her şey bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçer. Martindale�a göre anısal ve anlamsal bellek arasındaki fark; anlamsal bellek bilginin temel öğelerini, kavramlarını içerir. Tıpkı bir sözlük gibi bildiğimiz imajların, sözcüklerin anlamlarını kapsar. Anısal bellekteyse, anlamsal bilginin kapsadığı bilgiyi kullanarak oluşmuş roman, öykü, film gibidir.




Anısal bilgi kullanırken anlamsal bilgide kullanılır. Yani buradan da anlaşıldığı gibi anısal ve anlamsal bellekler tam olarak birbirinden ayrılan kavramlar değildir.




Olağan ve sürekli olarak görülen olaylar hatırlanması pek olası değildir. Ancak zaman olarak yakın olanlar hatırlanabilir ancak o ana özgü özel bir durumun olması durumunda o an hiçbir zaman unutulmaz.




2.) ANLAMSAL BELLEK




Konu alanlarının kavramları, olguları, genellemeleri, kuralları depolanır. Okulda öğrendiklerimizin çoğu bu bellekte saklanır. Anlamsal bellek bilgiyi hem görsel, hem de sözel olarak kodlanmış ve birbirlerine bağlanmış olan ağlarda depolar. Hem görsel hem de sözel olarak kodlanan bilginin hatırlanmasının daha kolay olduğunu savunuyor psikologlar. Bu nedenle öğrenciye de bilginin bu şekilde verilmesinin faydalı olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Anlamsal bellek önerme ağları ve şemalardan oluşmuştur. Anlamsal belleğe gelen bilgiler bu yapı içinde depolanmaktadır.




a.) Önerme Ağı:




Birbirine bağlı olan fikirler, kavramlar, ilişkiler setidir. Önerme doğru ya da yanlış kabul ettiğimiz bilginin en küçük parçasıdır. Örneğin; �ocak ayı yılın ilk ayıdır.� Bu cümlede iki önerme vardır. 1. ocak bir aydır. 2. yılın ilk ayıdır.




Bilgiyi hatırlamak için aşina olduğumuz ifadelere, cümlelere ya da zihinsel resimlere dönüştürürüz. Bu ağ ile bilgi biriminin hatırlanması ilişkili olduğu diğer bilgi birimlerinin hatırlanmasını tetikler, uyarır ve biz bu ağın farkında olmaksızın, bilgiyi anlamlı bir bütün halinde hatırlarız (anderson, 1990) örneğin; birey kendi anadilini konuşurken dil yapısına ve kurallara dikkat etmeden konuşabiliyorsa uzun süreli bellekten de bilgiyi hatırlarken, bu önerme ağının farkında olmadan hatırlayacaktır. Bu durumda anlaşılıyor ki uzun süreli bellekte bilgiler ilişkiler ve ağlarla birbirine bağlanmış düzenli bir şekilde saklanmaktadır. Bu, ilişki ağı kişinin bilgiyi alıp olduğu gibi depolamadığını da gösterir. Aksine birey bilgiyi kendisine göre organize etmektedir. Kısacası, bilgiyi işleme kuramına göre birey, bilginin pasif alıcısı değil, kendi anlamasını, öğrenmesini aktif olarak organize eden varlıktır.




alıntıdır

*
Academics Art History  Blogs - BlogCatalog Blog DirectoryAcademics Blogs - Blog Top Sites